NOT: Konu gündeme girdiği için bu yazımın yeniden yayımlanmasını uygun buldum. Bilmem uygun mu? Tartışma havanda su dövmek gibi geliyor bana çünkü!
N.Tezcan
Ülkeni sevme, onun kalkınması için çalışma, koruma ve güzelleştirme… için elinden geleni içinden gele gele yapabilme…
İşte çok kişinin (özellikle kendini bir şey sayan entellerin) korktukları ulusçuluk (milliyetçılık) en basit yaklaşımıyla bu. Buna Atatürk Milliyetçiliği de denir.
Böyle bir anlamı olunca, neresinden çekinelim; neden korkalım?
Birey, içinde yaşadığı toplumun bir parçası, bir ürünüdür. Sosyal Bilimler böyle tanımlar.
Hele hele… sınırlar varken, ulusçu olmak; yani ülkeni savunmak ve sevmek, neredeyse zorunluluktur.
Ortada bir devlet varsa, bayrağı ve sınırları varsa, gelenekler, kurumlar ve kurallardan oluşuyorsa dili ve özgün özellikleriyle ötekilerden ayrılıyorsa…Ulusçu olmak kendiliğinden gelir. Bağımsız yaşamanın koşuludur bu. Hangi ülkede bu yaklaşım yoktur? Hangi ülke koşulsuz sınırlarını açar? Öyleyse her ülke bireyi ve devletiyle ulusçudur, olmak zorundadır.
Olmadığınızda gözünüz dışarıda, sınır ötesindekilerin gözleri içerde olur.Emperyalizmin ve vahşi kapitalizmin ahtapot kollarını hiç ama hiç unutmamak gerekir. Yoksa lüp diye yutuverirler.
Ulusçuluğu faşizmle karıştıranla da az değil. Faşizm rejimi şiddet ve baskıya dayanır. Astığım astık, kestiğim kestik… gibi düşünebiliriz. Bu rejimde özgürlükler kısıtlı, yönetim baskıcıdır. Ağzınızı; yalakalığın dışında açamaz, yan bile bakamazsınız. Birey bu düzende yönetimin kulu kölesi konumundadır. Yaşam tepeden inme emirlerle düzenlenir. Uymayanlarsa malum aliniz!.. Demokrasi adını ağzınıza bile alamazsınız. Emir kulu olmanın bir başka yoludur bu rejim.
Ulusçuluk kavramı bir de ırkçılıkla –kafatasçılıkla- karıştırılır.
GÖLGEDEN GÖLGEYE
Gölgeden gölgeye koşturur oldum
Dişlerim kesmez oldu elmayı bile
Koşmayı çoktan unuttun yürüyoruz ya
Gözlerimde büyür oldu son bulmaca
“Demir alma günü” yaklaştıkça isyancı oldum
Kime kalmış, kim kalmış sayıklar oldum
Taşınanlar çoğaldı yeni adreslerine
Kuşa kurda sorma mevsimi nereye
Ne kaldı “dönülmez akşamın ufku”na
Bitimsiz bir sonun başındayım ben
Doğanın kuralı kaçamazsın ki
Defterinde yeni sayfa açamazsın ki
Sütten çıkmış ak kaşık da olsan
Güçün yetmez artık dertlerin engel
N.TEZCAN
Bir zamanlar LOBROZA diye bir araştırmacı insanları kafataslarına göre üçe ayırmış ve her birinin özelliklerini sıralamıştı.. Katıl olabilecek özelliklere sahip olan bir tip olduğunu da vurgulamış bu tipte olanlarda intiharlar başlamıştı. Önceleri benimsenen bu görüş zamanla çürütülmüşü.
Görüş kendi ırkını ve kültürünü en üstün ırk olarak görür.
Bunun en tipik öörneğı Hitler ve Mussolini’dir. Hitler KAVGAM adlı yapıtında bu görüşü savunur. Ona göre Alman ırkı en üstün ırktır. Öyleyse dünyayı yönetmen bu ırkın doğal hakkıydı. En berbatları da Romanlar ve Yahudiler di onlara göre. Ve yok edilmeliydiler.
İkinci Dünya savaşı bu yüzden çıkmış, kırk milyon insan canından olmuştu.. Çekilen acılar, akan göz yaşları da tuzu biberi olmuş dünya kan gölüne dönmüştü.
Ulus olarak yaşamak…
Bir ulusun malı olmak.. Onur ve gurur vericidir bence. Bölücülük çağ dışıdır, artık. Üniter devlettir geçerli olan
Yani farklılıklara rağmen birlikte yaşamak…
Öyleyse neden korkalım ulusçu olabilmekten
Öcü değil ki…