“Sevgililer Günü” olduğu söylenen bir 14 şubatı daha bitirdik. Böyle bir günde gazetelere göz atıyorum. Hepsi de sözünü etmiş. Kimi yazıyla, kimi şiirlerle, kimi öğütleriyle. Önem vermiş günün anlam ve önemine.
Ben de Erdal Atabek’in yazısındaki bir cümleye taktım:
“Düşündüğüm zaman doğaya bakarım.”
Evet, insan düşünürken duygulanmışken gerçekten doğaya bakmalı. Ne varsa orda var. Güzeliler de orda, zıtlıklarda. Esin de orda esince de. Şiirin dizelerinin kökleri de o görüntülerden sızar anlayabilene, görebilene.
Tüm canlılar oradan geldik, oraya döneceğiz desem ayıp olur mu bilmem? Bence en doğru yorum bu, gerisi fasa fiso.
Sevgililer Günü bir çok yönden kafamın karışmasına neden oluyor. En başta “Sevgili kim? Ya da kime sevgili diyeceğiz? Örneğin anne, eş sevgili mi? Bu yaklaşımın içinde cinsellik ve romantizm var mı? Ya da hangisi var, hangisi yok. Başka şeyler de zulada mı?
Yoksa ; tüketimi tetikleyerek çaktırmadan kasayı doldurmak mı.?
İnsanın eşi her şeyi elbet. Sevgilisi de, ama bambaşka ve kutsal bir sevgi bu. Aynı yastıkta bir ömrü paylaşmanın olağanüstü sevgisi. Son yıllarda çekirdek aileyi parçalama yolunda söylemler var: “Evlilik, aşkı öldürür.”Neden öldürsün, niçin öldürsün? Bunu söyleyenler acaba aile sevgisinin ne olduğunu bilirler mi? Evliliği yalnız cinsellik açısından bakmak, öyle sanmak bence aymazlıktır. Bu deyişin ardında “cinsel özgürlüğün” kaçamakları yak mu sanki?” Cinsel yaşamın evlilikte elbette önemli bir yeri var. Bu yadsınamaz.Geçimsizliklerin, ya da mutlulukların çoğu yatak odasıyla ilintilidir. Ancak yalnızca o değildir. Yalnız yastık değil daha bir çok paylaşma , özverili olmak söz konusudur.
Bu gün için söylenmiş sözlere de bir göz atalım isterseniz: “Aşk, güzelliğin aracılığıyla çoğalma arzusudur.” (Sokrates)
“Ah zavallılar, sevinçlerini suç sayanlar.” (Gallus)
“ Onunla her şeyi paylaşmak zevkinden yoksun kalıp
Hiçbir zevki tatmamaya karar verdim.” (Terentius)
Aşk, akıllı akılsız ayırmaz,herkesin gözünü kör eder.” (Menandros)
“Aşk, tıpkı gözyaşı gibi, gözden doğar, yüreğe düşer.”
“Viran bahçelerde/ Bülbül öter mi/Gönül eğlencesi gül olmayınca” (Pir Sultan ABDAL)
Bu günün anısına konserler, eğlenceler de düzenlenmekte. Aşık olan da olmayan da; davetli olmalı.
Aşkın böyle dillere düşmesi ve ucuzlaması hayra alamet değil. Baldır bacak , göğüs ve sırt dekoltelerinin, çarşaf çarşaf ortaya dökülmesi, ekranları çıplak karelere dönüştürmesi, aşkın kutsallığına, gizliliğine kanımca yakışmaz. Bunların çoğu, teşhircilikle eş anlamlı ve zamanlıdır. Bir tür hastalıktır. En azından tahriktir. Bu da sataşmalara yol açar.
Bir de şu aşkım, sevgilim , kankam… gibi kutsal deyişlerin sakız gibi çiğnenmesi, ağızdan düşmemesi kavramları sıradanlaştırır. Çünkü, her şeyin yeri ve zamanın vardır. Başka bir deyişle her şey zamanında, yerinde ve dozunda olursa güzelleşir, kutsallaşır.
Ben, sevgililer değil ama herkesin sevgi gününü kutluyorum yine de…
AÇ-AŞK
Bu kez
Aşkın ortancasından estim
Denklerde kaldıramayacağım yükler
En dibe gömmüştüm yeşerdi meret
Özümden etti beni taktı peşine
Önceleri
Şaşkın ortancaların dalgın mavisiydim
Hemen her gün gidip gelmeler
Utancım
Doya doya çıkmazında
Ne esti ne yağdı
Ulaşılmazların gönül izinde
Alt yazılı yorgun
Taze ekmek kokusuna
Ömür boyu aç-aşk
N.T