BUGÜN İLK KEZ ÜŞÜDÜM!..

Bugün ilk kez üşüdüğümü duyumsadım.
Ne diyordu o okul  şarkısı:
“Yaz çoktan geçti gitti leylekler/Yuvada kalan kuş ölümü bekler…”
Göçmenliğin özelliklerinden yalnızca biri bu, iç güdüsel bir dürtü. 
Bahar gelince gelirler,  yaz bitince giderler. Hasta ve sakat olanlar şarkının dediği gibi kalıp (sahip çıkan olmazsa) ölümü bekler.
Bu iç güdüsel davranış biçimi tüm kuşlar için geçerli değildir. Kırlangıçlar gider, serçeler kalır. Sunalar, turnalar, leylekler gider; kargalar, güvercinler kalır…
Her türün kendine özgü, yaşantı biçimi , doğuştan dizayn edilmiştir. Öylece yaşar ve göçerler…    
Ancak insanlar öyle değildir. Akıl denen bulunmaz nimet yalnızca bizlere özgüdür.
Öteki türlerde beyin olsa bile akıl yoktur. Bu nedenle olmalı en gelişmiş tür,  yaratıktır: Konuşur, güler, alet kullanır, icat ve keşiflerde bulunur, yaratır ve bilinçli yaşar v.b.
Ne yazık ki, bulunmaz nimeti kullanmayanlar, değerini bilmeyenler de az değildir.  Yaşantı biçimleri de elbette ona göredir.
Bizi kölelikten özgürlüğe, tutsaklıktan bağımsızlığa, ümmetten millete… taşıyan odur. Bilinmeli ki akıl olduğu için insanın iç güdüleri yoktur ya da çok azdır. Fiziksel özelliklerimizden başka doğuştan gelen bir özellik yoktur. Bir erdi.çok şey öğrenilir ve içinde yaşadığımız çevre ve toplumdan kazanılır, biçimlenir, böylece kişiliğimiz oluşur.
Örnekse; bazı hayvan türlerinin yavruları doğar doğmaz yürür, insan yavrusu hem bakıma muhtaçtır, hem de ancak  yürümeyi ortalama bir yıl sonra öğrenir.
Göç ya da göçerlik yalnız hayvanlara özgü değildir. İnsanlar da iç güdüsel olmasa da türlü nedenlerden göç etmez zorunda kalabilir. En son Suriye örneğinde olduğu gibi. Tarih Baba öyle dertlenir.En büyük göç olayı Ortaasya’dan gerçekleşmiş, doğal nedenlerle:
Göçlerin en önemli nedeni doğasal ya da toplumsal; can güvenliğinin yitmesidir.
“Tanrım, nasıl kesildi köpüren taşan sular/
Dağlar mı yassılaştı, ovalar mı delindi…” Bu büyük göçü anlatan iki dize.
Dünyayı yerinden oynatan bir göç olayı…
Suriye’den göç olayı ölümlere, sıkıntılara rağmen bir insanlık dramı olarak sürüyor.
Ülkemizi ve dünyamızı tedirgin eden “can korkusu”  göçleri ne zaman sonlanır, bilinemez. Savaşın olumsuz etkilerinden yalnızca biri bu. In un için savaş değil, barışa özlem duymakta insanlık.
En çok etkilenen ülkemiz bu nedenlerden ötürü diken üstünde aylardır, yıllardır. Edirnemiz bile etkilenen iller arasına giriverdi. Bu kaçaklar ölümü göze almış insanlar. Çocuklar, bebekler ve anneler de etkilenenler arasında.
Bir başka  dertte azıtan terör. Can Kayılarımız, şehitlerimiz. <ağlayan analar , yakınları, insanlar…
Ağlayan bir ülke olduk desek yeridir.
Partiler… Onlar seçim telaşında…
Çözüm bekleyen sorunlar tırmanıyor, derinleşiyor.
Yalnız üzülmek ve göz yaşı dökmekle de sorunlar çözülmüyor işte.