ADAM OLMAK!.. VE ON KASIM

Cumhuriyetin ilk meclislerinden biri…

Atatürk henüz sağ…

Yapılan konuşmaların çoğunda  “Muasır Medeniyet” sözü sık sık kullanılmakta. Özellikle Atatürk’ün. Yani “çağdaş uygarlık”. Çağın yaşam biçimine yakalamak ve geçmek. Hedef bu. Yanılmıyorsam, Atatürk meclis Başkanı.

Bir ara bir milletvekili, o zamanki adıyla bir mebus; dayanamaz. Söz alarak mı, almadan mı  şu soruyu sorar: “Nedir bu muasır medeniyet?  Atatürk sinirlenmiştir: “Adam olmak demektir, adam!.. Diye yanıtlar.

Bilinen bir öyküdür bu.. Kitaplarda yeri var.

 “Adam olmak” deyişi beni hep düşündürmüştür, yine öyle oldu.

Çünkü, adam var, adamcık var. Adamzedeler de az değil hani.

Bir de, “Düşünen Adam”ımız var, Bakırköy’de… Eh, duran adam olur da; yürüyen, aklını kullanmayan adamlar yok mu? Var Maaşallah sürüsüne bereket. Tarihin derinliklerine bakarsak, başımıza ne geldiyse bunlardan geldi. Baş belası tipler. İsyanlar, karışıklıklar, terör, ve ülkeyi çağ dışına itmek ya da sürüklemek. İşleri güçleri bu oldu hep. Yani, ilkelliğe, yobazlığa, kucak açıp din tüccarlığı sömürüsüne kucak açanlar, neyin nesi, kimin fesi? 31 Mart-ı3 Nisan olayları, Menemen kalkışması, hep bunların işi olmadı mı?

Atatürk’e süikast girişimi  başarılı olsaydı (tövbe tövbe) bu günlere gelebilecek miydik? Belli değil.

 “Konuşan Adam” söylemini de unutmamak gerekir.

Ne denli çenesi düşük bir toplumuz. Saçma sapan ve dedikodu düzeyinde konuşmalarla vakit öldürüyoruz. Düşünmeden, ölçüp biçmeden, dolma bilgilerle konuşmak ve zorla dinletmek de işin içinde. Bu bir hastalık olmalı sanıyorum. Öğrenciliğimde ruh sağlığı öğretmenimiz bunlar için, “Ağız ishaline yakalanmış” derdi. Hastalık mı, eğitim sorunu mu tartışılabilir.

Annem sağlığında: “leyleğin ömrü lak lakla geçer.”.

Papağan gibi durmadan ötmenin ne anlamı olabilir?

Biraz da düşünen, okuyan, çalışan, üreten… insanlar olsak ya!.. Ama nerde. İşimiz gücümüz “armut piş, ağzıma düş”işi.

Zurnanın zırt dediği yerde miyiz? Yoksa başka yerlerde mi?

Haa, şunu da belirtmeden geçmek haksızlık olur. Kimse kendisine bakmaz, yanlış yapsa da ya kabul etmez, ya da gizlemeye, üstünden atmaya çalışır. Bizde ve nedense; özeleştiri kurumu pek çalışmaz. Bu biraz da kendini bir şey sanmanın, eziklik duygusunun yansıması olarak düşünülebilir.

Bir de futbol zadeler var. Breh, breh… mangalda kül bırakmayan;  takımıyla bütünleşip körüklü atmasyonlarla takımını savunduğunu sanan tipler.

Tuttuğu takımı körü körüne göklere çıkarıp, ötekileri yerin dibine batırmalar… Ne denli çocukça. Tartışmaları bile gergin ve dayanılmaz. Kavgayla, ölümle sonuçlananlar bile olabiliyor.

Maç değil sanki savaş var. Olacak iş mi? Yani gülmek gerekir ağlanacak halimize sınırında debeleyip durmak; oysa futbol artık rant işi, şike işi oldu. Trilyonların döndüğü bir alan artık.

Bunlara boşboğaz diyenler de az değil hani.

Özetlersek:

Ağzı olan değil, aklı olanlar konuşsa da adam gibi dinlesek.

Tanrı insanı çalçenelerden korusun!..

 “Madam olmak” ne denli kolaysa, “adam olmak” o denli zordur, sanırım.

“Zaman sana uymazsa, sen zamana uy!..” bu deyişi hiç ama hiç unutmamak ve sindirmek zorundayız. Başka türlü olmaz. Olsa olsa “herkes Ay’a biz yaya” olur.

İşte yine bir başk a on kasım.O  böyle bir günde aramızdan ayrılmış, kalplerimize gömülmüştü. Ne yaparlarsa yapsınlar yüreklerimizden   O’nu çıkaramazlar, çıkaramayacaklar.Kurtarıcı ve kurucumuzu daha çok arayacağız. Ama artık O yok ama ilkeleri öğütleri kitap kitap aklımızda olmalı. O’nunyolu aklın ve bilimin yoludur.

Bİr an önce O’na dönmenin zamanı geldi, geçiyor sanıyorum.

 Işıklar içinde  uyu büyük insan Atamız  Atatürk…