Öğrenci azlığı ileri sürülerek köylerimizdeki ilkokullar birbiri ardına kapandı.Okul binaları bugün harabe haline geldi.
Başka alanlarda dikkate alınmayan gereğinden fazla harcama yapılan devlet kaynakları köy okullarının devamı için çok görüldü.
Şimdi bakıyoruz, öğrenciler taşıma sistemi denilen yöntemle okul olan köylere taşınıyor.
İlkokul eğitiminde öğrencilerin en verimli olduğu yerlerin ailelerine yakın yerler olduğu söylenir.
Eğitim sadece öğrenci ile öğretmen arasında gerçekleşen bir eğitim değildir. Ailelere de eğitimin katkısı olmalı.
Köy okullarının kapanması ile öğrenciler aile desteğinden uzak kaldı.
Köy okullarından sadece öğrenciler değil veliler de yararlanıyordu.
--------------------
ULUSAL BAYRAM GÜNLERİ UNUTULDU
Ulusal bayram günleri geldiğinde bayram kutlamalarını izleyip velilerin de milli duyguları tazeleniyordu.
Köy halkından okulların kapanması ile bu bağlar koparıldı.Okulları kapanması ile ulusal bayram günlerinde köylerde bayramı andıran görüntüler yok .Köylüler ancak televizyonlarda veya bayramın kutlama yapıldığı yerlerde görebiliyor.
Bayramda bazı köyleri dolaştım bu mutlu günde evine ve işyerine bayrak asan yok denecek kadar az.
Bunda köylülerimizi suçlayamayız. Okulların olmadığı yerlerde Ulusal Bayram günleri kutlanmıyor.Bazı duyarlı vatandaşlar o günde köydeki Atatürk Anıtına bir demet çiçek koyarak bugünü önemli bir gün olduğunu hatırlatıyor.
Avrupa ülkelerinde uygulanan en küçük yerleşim yerinde okulların olması ülkemizde benimsenmedi.
İlkokullar küçük köylerimize çok görüldü.Şimdi bayram günlerinde muhtarlık, varsa sağlık merkezi dışında bayrağımızın asıldığı bir yer yok.
Bayram günlerinde öğrencilerle birlikte velilerin de İstiklal marşımızın söylendiği günler geride kaldı.
Okulların kapanmasıyla sadece öğrenciler bu haktan mahrum edilmedi.Veliler de öğrencilerden koparılarak ulusal bayram günü kutlamalarından yoksun kaldı.
---------------
ATATÜRK’ÜN SÖZÜ KALDIRILDI
Şimdi de Mustafa Kemal Atatürk’ün köylülere güvenini simgeleyen ”Köylü Milleti Efendisidir” sözler yok ediliyor. Bunun en çarpıcı örneğini Özel İdaredeki Atatürk büstünün önündeki yazıda görürüz.
Merak edenler görebilir.Orada daha önceleri “Köylü Milletin efendisidir” yazıyordu.Şimdi oraya millete efendi gerekmez hizmet eden efendidir sözleri yazılmış.
Asli görev köylere hizmet olan İl genel Meclisi üyelerini bu durum iletildi.
Hiç kimse Atatürk’ün sözünün tekrar yazılmasını sağlayamadı.
Benzeri sözle Edirne belediyesinin bir biriminde de yazılı.
Bugün kimse köylü için milletin efendisidir iddiasında bulunamaz.
Örnekler ortada.Köy okulları gibi Atatürk’ün veciz sözleri de yok edildi.
----------- .
FIKRA
BAKAN YÜZME BİLMİYOR
Ülkenin birinde görev yapan bir bakan kendini gazetecilere sevdirememiş.
Ne kadar yararlı işler yapsa da makbule geçmiyormuş.
Basın her gün kendisiyle uğraşıyor,ne yaparsa yapsın basına yaranamıyormuş.
Bakan bir gün “öyle bir şey yapayım ki basın mat olsun” diye düşünüp bunu kamuoyuna duyurmuş, İlanda şöyle demiş:
“Pazar günü saat 10’da denizin üzerinden yürüyerek geçeceğim ”
Aynı saatte basın mensupları denizin etrafında toplanmış.
Bakan söylediği gibi elinde bastonu ile denizin üzerinde yürümeye başlamış.Böyleyürümesi karşı kıyıya kadar devam etmiş.Bunu gören izleyicilerin gözleri dehşetle açılmış.
Bakan ertesi gün bu haberin doğru olarak yazılmasını beklerken.
Bir gün sonra tüm gazetelerde şu başlık atılmış:
“Bakan yüzme bilmiyor”
-------------------
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
ÇAYIMIZI 1878 YILINDAN BERİ İÇİYORUZ.
Ülkemizde ilk çay üretimi Japonya’dan 1878 yılında ülkemize getirilen çay tohumlarının örnek çiftliklerde ekilmesiyle başlandı
Bu ilk denemenin olumlu sonuç verdiğini gören,Halkalı Tarım Okulu Müdüre Ali Rıza Ertem,Rize ve Artvin dolaylarında çay üretimi için büyük çaba harcadı.
Çayın işlenip kullanılacak duruma gelmesini sağlamak amacıyla ilk olarak Rize’de yapımevleri açıldı.
Çayım günümüzdeki gibi teknikle işlenip ambalajlanması. Ancak 1947-1948 yıllarında gerçekleşti.