BUGÜN AYIN ON DÖRDÜ!…

Yakıcı çöl sıcakları  tası tarağı toplayıp gitti. Bazı uzaklarda kar bile yağmış. Sıcaklar gitti gitmesine de rüzgarı kaldı. Öyle esinti falan değil bayağı fırtına, dal kıran fırtınası da denebilir.

Fırtına olunca Karadeniz etkilenmez mi? Ne etkilenmezi, kudurur. Ak köpüklü ve iriyarı dalgalar büyük bir uğultuyla kıyıyı

 Döver durur. Uğultusunu meşeler, kayınlar , gürgenler,kızılcıklar ve tüm nebatat dinler. Hem de saniyesi saniyesine.

Bulutlar gri ağırlıklı tonlarıyla uçurtma gibi uçuşurlar.Oğlak ve kuzuya bazen de ejderhayı andırırlar. Sevimli sevimli görüntüleriyle ufuktan ufka koşturup dururlar.

 “Bu gün ayın on dördü/Kız saçını kim ördü..”

Bir türküden dökülen bu dizeler yıllardır söylenir, söylenecek. Ayın on dördü Dolunay zamanıdır, bilindiği gibi. Ay bile en iri, en parlak dönemini yaşar.  Bu durumdan yararlanan aşıklar ve romantikler güzel anlarını paylaşırlar.

Esinler  esintiler dolanır durur kıyıda köşede.

Bir süre önce, “Ayın On dördünü bekleyin” dedikodusu yaygınlaşınca ister istemez tedirgin  bir bekleyiş duygusu yaygınlaşır. İster istemez.

İşte o zamanlar o günleri de Kıyıköy’de yaşadık. Sonunda on dördüne ulaştık.Balon sönüverdi böylece.Tedirginlik de zor zeneattır doğrusu. Yaşayan bilir.

Bu durum bana “Şirince Kıyametini” anımsattı. İnsanlar o zmanlar da hem de dünya çapında tedirgin olmuştu. Bilmem ne takvim,ne göre  o gün kıyamet kopacak, yalnızca Şirince ve Pakistan’da bir yerleşim birmi kalacakmış. Böylece İzmir cıvarındaki Şirince Köyü dünya çapında  ünlenmişti.

Bizim eskiler de Kıyamet için.”1300’de kalmam 1400’e varmam” derlerdi. Oysa bin dört yüzü çoktan geçtik.

O gün geldi, geçti kopmadı kıyamet… İnsanların böyle  uyduruklara eğilim göstermeleri ne denli ilginç geliyor bana. Şaşıyor, şaşırıyorum. Ve gülüyorum. Nasrettin Hoca kadar bile aklımız çalışmıyor mu ne?

Ne demiş Hoca,”Karım  ölünce küçük kıyamet, ben ölünce büyük kıyamet.”

Amaç, öyle sanıyorum ki, moral çöküntüsü yaratmak,ve bunu ranta dönüştürmek olmalı. Başarıldı da oldu galiba. Üretilen senaryolar  akıl ve mantık dışı, belki de tehdit: Kuyruk acısı da olabilir. Galiba en mantıklısı, can korkusu. Şu dizeleri anımsatıyor bana bu tür olaylar:

 “İşte hancı ben her zaman öyleyim/ Öteyi ne sen sor ne ben söyleyeyim/Kaldır artık boş kadehi neyleyim/Şu bizim hesabı gör yavaş yavaş…”

Uymadı mı?

Yanıt:Uysa da uymasa da…