Şu dünyanın işine kesinlikle akıl sır ermiyor. Ermesi de hiçbir zaman olası değil ve hiçbir zaman da olmayacak, gibi duruyor
Şöyle kabaca bir bakalım. Avusturalya beş metre yüksekliğinde ki suların içine gömülmüş.Amarika ve Avrupa kışa ve kara teslim. Kutuplarda buz dağları erirken Rusya açıklarında buzlar yüzünden kıpırdayamayan gemiler. Kara saplanma lafını duymuştum ama buza saplanma sözünü de böylece duymuş oldum. Öte yanda Karaip Korsanlarıyla baş edemeyen dünya.
Gelelim ülkemize Bazı bölgelerde kar yolları kapamışken Akdeniz Kıyılarında denize girenler. Çanakkale’de bir kez15 ton sardalya, bir başka seferde 25 ton ağlara takılan balık.
Dağlarda kayak yapanlar bir yandan yapay yağdırılan kar. Yağmur duası duymuştum da, kar duası duymamıştım.
Erzuruım’da yapılacak kış olimpiyatlarına kar gerek elbette. Olmazsa yapay kar. Ancak ondan sonra”Karlar yağar, yağar yağar ağlarım…” şarkısını ya da”Her yarde kar var…” diyebilirsiniz.
Trakya’ya gelince, en başta kıvrıla kıvrıla bu topraklara hayat veren Ergene ‘nin kirliliği. Sonra yüzlerce fabrika. Çoğunun bacasında filitre yokmuş. Atıklar mı küçük derelerle doğru Ergene’ye.
Edirne sanırım ilçe ve köyleriyle sise bürünmüş durumda. Silüetler diyarı olduk neredeyse. Böyle havalardan insanların etkilenmemesi olası değil. Bir karamsarlık sarar içimizi. Yapacak bir şey de yoktur.
Edirne artık bir “martı kent” olma yolunda. Deniz yok, nasıl olur demeyin. Çünkü son yıllarda bu kuşlar bizim nehirlerden beslenir oldu. Ve çoğaldılar. Seslerini daha doğrusu çığlıklarını her an duymak olası. Çünkü sabah sabah nehirlere uçan beyaz-gri martılar karanlık basınca şehre dönerler ve çatılarda sabahlarlar. Birkaç gündür sığırcık sürüleri girdi sınırlardan. Avrupa kışında yemlenemeyen bu hareketli ve serçeden biraz daha iri olan kuşlar semalarımızda. Büyük bölümü telef olmuş durumda. Bazıları da martılara yem.
Öte yandan restleşmeler… Atıp tutmalar. Bitmeyen çekişme ve kavgalar. İsrail’in saçma sapan yaklaşımı, Ermenilerin yutturmaya çalıştıği soykırım savları. Elinize fırsat geçseydi sanırım, çok daha alasını yapardınız. Ruslarla bir olup bizi arkadan vurmadınız mı
Tünelin ucunda görünen netleşmeye başladı. Bağımsızlık özlemleri gizli tutulsa bile apaçık. Meydan okumalar da işin cabası.Bizim de son günlerdeki olaylar zinciri. Yok şöyleymiş de böyle imiş.Öğretmen emeklisi olduğum için olacak benim en çok Andımızın okunmasının kaldırılması… Nedenini anlamak birz olağan dışı bence. Sorun eğitimcilerin olmalı, en azından onların da görüşleri alınmalıydı sanırım. Bu sınırların içinde yaşayan herkes ırkı inancı ne olursa olsun Türkiye vatandaşıdır, yani Türktür. Atatürk “Ne Mutlu Türküm diyene” demiş. Ne mutlu Türk olana dememiş.Bu ayırımı çok iyi algılamak gerekir kanısındayım.Irk değil, vatandaşlık söz konusu, aklımın erdiği…
Yazı da bitmez olaylar da. En iyisi bir şiirle yazıyı sonlandırmak
ÜSTÜ KELEK
Boş cüzdanlar sergisinde anaforlar anforalar
Bir masal gibi anlatır beni ben içerikli
Fırtına hortum yel köklerken yarınları
Yanardağlar püskürür yakar yen/imi
Kazıklı Voyvoda kazıklı humma göz gözeyken
Duymuşsundur Afrika menekşeleri boy atmış
Sevdaları vurmuşlar o bildiğimiz yerde
O dediğim yerdeydi kuş sesleri lav
Şimdi bekle dur şu ya bu nasılsa
Dupnisa o gün bu gündür yarasa türküsü
Düğüne gidiyor sanki gidişe gövde üstü kelek
Kulağı küpeli yiğitler neye benzemekte
Ben o ben miyim şubesi miyim yoksa bu
O şubat olmasaydı doğmaz mıydım seni
Vizeli N.T