Bir yerde ve bir dergi yazısında okumuş olmalıyım başlıktaki yaklaşımı. Ve unutkan biri olduğum halde, bu deyişi bir türlü unutmamışım.
Bilindiği gibi insan aklı unutkandır. Zaman içinde bir çok şeyi unutur. Unutma olayın bizde bıraktığı ize göre de değişir. Ömür boyu unutamayacaklarımız vardır, çok kısa sürede unuttuklarımız olur.
İlkokula gitmeden önceki yaşantımı tümüyle unutmuşum. Bir kaçı dışında… Bunlardan biri aynı yaşlarda komşu kızıyla çarşıya gidiyoruz. Bir bina kiremitlerini aktarırken kırıkları da yola atmış. Tam oradan geçerken düşüp alnımın yarıldığını anımsarım .Sonrasını da anımsıyorum ama gerek yok.
Aradan yıllar geçti, unutmamışım ;unutamam da.Çünkü alnımda izi durmakta.
Ancak bu yaşlara geldik, bazen dün ne yediğimizi bile unutabiliyoruz..
İnsanın kişiliğini etkileyen, davranışlarını bozan yumağın içinde yaşıyoruz. İçinde büyüdüğümüz ve yaşadığını sosyal çevreden bir çok olumlu şeyler aldığımız gibi, olumsuzluklar da yakamızı bırakmaz.
İşte böyle etkilenen tiplerde dengesizlikler oluşur. Yazarın dediği gibi, Çevremiz dinlemesini öğrenmeden dolup taşar. Çenesi hiç kapanmayanlara ruh sağlığı hocamız “Ağız ishali” ne yakalanmış derdi. Çok konuşanların yalan- yanlış dayanakları da eksik olmaz. Öyle boş ve sürekli konuşurlar ki, dinlerken ya sıkılırsınız ki, böyle durumlarda kaçacak delik aranır ya da uykunuz gelir. Bunlara; çenebaz, çenesi düşük … deyişlerle yaklaşılır. Her yerde her zaman rastladığımız bu tipler, kendisini üstelik bilgiç ve üstün sanır. Boş konuşanlar bazen konuştukları kişilerle alay vari de yaklaşarak, dalgasını geçtiğini sanırlar. Oysa neler kaybettiklerinin ayırdında değillerdir. Kaddafi, Hitler, Mussolini, bu gruba girer mi, kestiremiyorum, doğrusu. Ama sağlıklı olmadıkları söylenebilir. “Söz gümüşse Sükut altındır” Bu güzel söz unutulmamalı kanımca…
Okumadan yazmaksa bir başka girdap. Tarlaya tohum atmadan, gübrelemeden, sulamadan,yabani otlarından ayıklamadan ürün beklemeye benzer bu. O tarladan çıksa, çıksa ayrıkotu ya da başka yabani otlar çıkar. Oysa sanat; güzeli, güzelliği, yararlıyı.. arar.
Her dönemde şairler ve yazarlar sevilmemiş, istenmemiş. Nedendir bilinmez ama galiba zülfüyare dokundukları için. Şair dost bir başka kitabında (ŞAİRve ŞİİR-yazılar-) kitabında. Bir Bulgar şairin kurşuna dizildiğinden söz eder. Nikola Vaptsarov kurşuna dizilmeden önce hücresine; hem de kanıyla şunları yazmış :
“Kavga zor ve acımasız / Kavga söylenenler gibi destansı/Ben yıkıldım. Ötekiler alır yerimi/ Tek bir isim nedir ki?”- “Sonra idam taburu- kurtlar/Basit bir mantık gidişi bu./Fakat seninle olacağım fırtınada/Halkım,çünkü sevdik seni” (Vaptsarov).
Okumadan yazanların içinde kendini şair sananlar da var. H.H.Yalvaç aynı yapıtında belki de böyleleri için şiir tanımları da verir. İşte bazıları:
*Şiirsiz yaşam, yaşam olmaz.
*Şiiri sevmeyenler insanı da sevmezler.
*Erkekler ilk şiirlerini sevgililerine yazarlar. Kadınlar ise düşlerine. (Şaka)
* Bir kedinin şiirden anlaması imkansız gibidir ama şiire girmesi normaldir.
* Şiir fenerle aranmaz.
* Meşhur olmak için şiire sarılanlar, meşhur olamadıklarını anladıklarında ancak şiiri anlarlar.
*Şairler şairleri sevdiğinde şiir adam olacaktır.
* Şiirin depremi doğal depremlere benzemez. Birinin yarası sarılır, diğerinin ki olanaksızdır.
NOT: Kitap SONE yayınlarınca basılmıştır.
DİNLEMEDEN KONUŞANLAR; OKUMADAN YAZANLAR…
Necdet Tezcan