BİR ANIDAN…

Doğup büyüdüğüm ilçeme (Vize) bildim bileli, siyasetçiler, pek uğramaz. Bildiğim kadarıyla yalnızca Ecevit geçmişti o çizgiden. Çerkezköy, Saray, Vize, Pınarhisar çizgisi bu açıdan yoksundur. Hele daha küçük yerleşim birimlerine uğrayan olmaz. Kıyıköy, İğneada, Kofçaz… Bu açıdan oldukça yoksudur. Nedeni belli ; bu beldelerin nüfusu az olduğu için olmalı. Yani bu yerleşim birimlerini siyasetçilerin uğradığını hiç duymadım.

Ecevit’in Vize’ye uğradığı yıl ortalık karışmış bir de cinayet işlenmişti; yanlış anımsamıyorsam.

O zamanlar Millet Parti diye bir parti daha vardı. Partinin başı da Osman Bölükbaşı idi. O parti şimdilerde yok. İşte o Osman Bölükbaşı her nasılsa Vize’ye gelmişti gençlik yıllarımızda. Dedilerki Bölükbaşı gelmiş. O zamanki Öğretmenler lokalinde bir de konuşma yapmıştı.

Bölükbaşı çok ve boş konuşmalarıyla ünlenmişti. TRT’ye takmıştı bir ara. Ve bu yüzdende adı Tırt Osman’a çıkmıştı. Zamanın iktidar partisiyle bir türlü uzlaşmaz, bol bol iktidara çatardı. Kırşehirli olduğu için ve oradan yüklü oy aldığı için Kırşehir ilken ilçeye dönüştürülmüştü.

Lokale ulaştığımızda konuşuyordu yine ve sürekli. Din sömürüsü de yapardı çekinmeden. Konuştu, konuştu, konuştu.. Sonra sorulara geçildi

Arkadaşlardan biri sormuştu.”Sayın Bölükbaşı konuşmanızda sık sık ‘Allah”ın adını andınız , Laikliğe aykırı değil mi?

Çok sinirlenmişti, Kızgın bir ses tonuyla: “Allahın adını anmayacağız da, şeytanın adını mı anacağız!” Aklıma gelmeyen bir çok şey daha söylemişti. Böylece “Lâf ebeliği” konusunda ne denli başarılı! Olduğunu kanıtlamıştı, bir kez daha. Hepimiz şaşırmıştık bu tepkiye!..

Son yıllarda benzer şeyler söyleniyor. “Efendim Atatürk’e sığınmamalıymışız…”

Peki kime sığınacağız? Yobazlara mı?, İnanç sömürgenlerine mi, Tarikatlara mı? Para babalarına mı, Mütegallibelere mi?, Şeriatçılara mı?, hilafetçilere mi?

Soygunculara mı? Üç kağıtçılara mı?, Hacı hocaya mı? Tutuculara mı? Halkı kandıranlara mı?..

Ve… Şeytana mı?

Atatürk’e yalnız bir bölümümüz değil, bu ülkede yaşayanların tümü , izinden gitmelidir. Tüm Dünya O’nu örnek alırken, izinden gitmeye çalışırken, bizim yaptığımız yürekler acısı değil mi? Çünkü biz O’na ve onlara borçluyuz . Bu bilince ulaşmamış, ulaşamamışsak bu, en azından saygısızlık değil mı?

Çünkü en doğru, akılcı ve bilimsel yoldur, Kemalizm Yolu. Hem sağlıklı, hem yapımıza en uygun olan yoldur, o yol. O’nun önderliği ve tek adamlığı olmasaydı neler olurdu, neler olacaktı kimbilir? Belki de sonraki kuşaklar, ya da esaret zinciri içinde yaşamak zorunda kalacaktır. Tavır almak, dedikodu üretmek en azından nankörlük değil de ne?

Bir de şimdilerde söylenenlere bakalım. İnançlı görülenlerin söyledikleri akıl ve mantık dışı değil mi? Son depremlerde evin duvarı ve kız çocukları için söylediklerini sanırım şeytanlar bile söylemez. Yok elini evin v duvarına koyacakmışsın her ay üç kere, yok, çocuk yaştaki kızların engellenmesi olduğu için…

Bu çağda bu kafalarla nereye ulaşılabilir? Kendime sordum da işin içinden çıkamadım.