DAYANAK NE?

Bir dayanağınız olmalı!

Her nesnenin fiziki olarak tutunduğu bir dayanağı vardır.

İnsanlar, diğer canlılardan farklı olarak kafataslarının içinde beyinleri olduğu için düşünme, akıl yürütme, yaratıcılık yeteneğine sahiptirler. Neden mi?

Nedeni basit, doğa ana/doğa Tanrı insanları öyle var etmiş öyle kodlamış.

İnsanın yaratıcılığı sınırsızdır. İnsanın bu günkü yaratıcılığına artık biz okumuşlar da akıl sır erdiremiyoruz. Oysa her şey, bu gün için bizlere çok basit gelen şeylerden/soyut düşünce ve yaratıcı kurgu ile başladı.

İzninizle mesleğimden ötürü matematikle konuyu anlatmaya çalışayım.

Sayıları düşünelim.

Daha önceleri sayılar yoktu.

Akıllı bilge, yaratıcı insanlar önce sembolleri, yani “0”(sıfır) hariç rakamları kullanmaya başladılar. Sıfır rakamı, MS 1500. yüz yılda Hintliler tarafından kullanılmaya başlandı; o nedenle sıfır rakamını Hint matematikçilerin bulmuş olduğu kabul edilir.

O tarihten önce sıfır rakamı işlemlerde kullanılmıyor; sıfır, sembol/rakam olarak yok. Rakamlardan sonra Sayma Sayılara, Doğal Sayılara, Tam Sayılara, Rasyonel Sayılara, İrasyonel Sayılara (rasyonel olmayan sayılar), Karmaşık ve logaritmik sayılara,.. geçildi ve yeni sayılarla sayılar kümesinin büyümesi devam ediyor.

Dayanak ne?

Bu gün Batıyla birlikte, bizimde kullandığımız, Arapların, Rusların, Çinlilerin kendilerine özgü  semboller kullandıkları yani, on parmağımızla sınırlandırıp kullandığımız {0,1,2,3,4,5,6,7,8,9}, 10 adet sembol/rakam. Tabi en kolay, kullanışlı olduğu için on tabanını, on sembol/rakamı seçtik; başka tabana göre rakamları/sembolleri artırmak veya azaltmak mümkün. O zaman bu günkü kullandığımız sayı sisteminden farkı sayı sistemine geçmiş oluruz.

Farklı sistemleri kullandığımız, sistemler algoritmalar var.

Geçelim Geometriye.

Geometride her şey (.) Nokta ile başladı. Dayanak noktadır.

Nasıl mı?

Açıklıyayım.

Bitişik bitişik noktalar bir araya getirilerek doğru parçası, ışın, doğru; doğru parçaları bir araya getirilerek üçgen, dörtgen, beşgen,.. yani kısaca çokgenler ve bu çokgenlerin içi noktalarla doldurularak çokgensel bölgeler elde edildi, ediliyor. Noktalar bir merkez etrafında eşit uzaklıkta eğik bir şekilde sıralanarak çember ve çemberin içi noktalarla doldurularak daire elde edildi. Çokgensel bölgeler kullanılarak üç boyutlu prizmalar, piramitler, konik ve silindir oluşturuldu; ve tüm bu cisimler, bu gün dijital makinalarla çeşitlendirilerek çok güzel ürünler tasarlanıp üretildi, üretiyor.

Dayanağımız ne idi? Nokta.

Bunları kim düşünüp yarattı?

İnsan aklı!

Devam edelim.

Noktadan başlayarak (nokta da mikro bir dairedir) çizebildiğiniz en küçük daireyi çizin, sonra adım adım daireleri büyütün ve dünyanın en büyük dairesini çizdiğinizi hayal edin. Sonra da elinize bir metre ile ip alın, iple dairelerin uzunluğunu, metre ile dairelerin çapını ölçün. Her uzunluğu/çevreyi kendi çapına bölün. Hep aynı sayı çıkacaktır. Bu sayıya da harika, tanrısal (π) pi sayısı diyoruz; o tektir, yalnızdır, eşi benzeri yoktur. Yani, 3,14… olarak bilinen bilgisayarlarla 480 basamak yürütülerek sonuca varılamayan o özel tek, tanrısal sayı. Bu sayının gizeminden ötürü dünyada pi kulüpleri kuruldu, kuruluyor. Dayanak ne, (.) nokta.

Zamanı düşünelim.

Zaman soyut bir kavramdır. İnsan aklının ürünüdür. Esin kaynağımız doğadır. Doğada da güneşin doğuşu ve batışıdır. Yani gece ve gündüzdür. Farkında olmadan, doğa yasalarına uyumlu olarak atalarımız yaşamı( ki zaman insanın doğumu ile başlar, ölümü ile biter.) ikiye ayırmış oldular. Gündüz çalışmaya, gece uyumaya dinlenmeye ayrıldı.  Sonra gündüzü ve geceyi ikiye ayırdılar. Gündüzün yarısı öğlen, gecenin yarısı, gece yarısı oldu. Zamanı, gündüz güneşin hareketleri ve gölge ile; geceyi ise ayın ve yıldızların hareketleri ile ölçmeye çalıştılar.

Sonra akıllı yaratıcı insanlar kum saati, başka saatler ve bu günkü kullandığımız saatlerle zamanı dört dilimden daha küçük dilimlere ayırdılar. Dünyanın kendi ekseni etrafında dönüşü dayanak alınarak bir gün 24 saat ve bunun 12 saati gece, 12 saati gündüz olarak kabul edildi. Zaman saat dilimlerine, Saat dakikaya, dakika saniyeye, saniye saliseye, salise mikro zamana ayrıldı. Dünyanın kendi etrafında dönüşünü 24 saat değil de örneğin 32 saat alsaydık kullandığımız saat, elbette bugün ki kullandığımız saat olmayacaktı.

Dünyanın güneşin etrafında dönüşünü 365 gün 6 saat olarak kabul ettik yıl, ay, hafta ve gün olarak zamanı bir başka şekilde dilimlere ayırdık.

Görüldüğü gibi insanların mucitliği doğa yasaları, doğadaki kendi yaşamını etkileyen cisimlerin hareketleri ile uyumlu.

Peki, zamanı yaratma ve bu günkü saati kullanmada dayanağımız ne?

Doğa ve doğadaki cisimlerin hareketleri.

Harfleri düşünelim.

Önce ses vardı (bu başlıkla yazdığım yazım en fazla beğeni alan yazılarım arasında yer aldı. Yazılarımın yayınlandığı gazetelerde o yazı var okuya bilirsiniz), ses ve işaretlerle insanlar anlaşıyorlardı. Sonra ses, sembollerle ifade edilmeye başlandı. O semboller/işaretler de bu gün kullandığımız sesli ve sesiz harflere söze dönüştü. Harf, hece, sözcük, cümle, paragraf, makale ve değişik; hikâye, roman, destan, kutsal metinler, şiirler, edebiyat eserleri sözlü ve yazılı olarak yaratıldı. Ve bu günlere geldik.

Dayanak ne?

Ses ve sese uygun yaratılan semboller yani sesli ve sesiz harfler.

Demek ki bilge, bilim insanı Arşimet, "bana bir dayanak noktası verin, dünyayı yerinden oynatayım" sözünü boşuna söylememiştir.

Bireysel, sosyal ve siyasal yaşamınızda bir dayanağınız olsun; dayanaksız olmak, boşlukta sallanmak, yaşamda yalpalamak, ne yaptığını bilmemek demektir; amaçsız, hedefsiz yaşamak, bir anlamda havanda su dövmektir.

Siyasal, toplumsal dayanağımız demokrasi ve evrensel değerleri taşıyan erdemli insanlar olsun derim. Kişisel dayanağınızı da dikkatlice siz kendiniz seçin. Dayanağınız yaşamınızı olumlu veya olumsuz etkileyecektir.

Ali Hocam sizin kişisel dayanağınız nedir, derseniz?

Cevap: mesleğim, matematik öğretmeni olmam ve kendime, aklıma; insan aklına ihanet etmeyerek değişimden, dönüşümden; bilimden, doğrudan yana devrimci olmam.

İdeolojilerin algı yaratma mucizelerine inanmadım, inanmam. Ama insan beyninin/aklının doğanın bir mucizesi olduğuna inandım, inanıyorum. O, her insan için müthiş bir hazine, ışıktır!

En kıymetli hazineniz olan aklınızı kullanarak ona sahip çıkın; tembel, uyuşuk, doğmaların, ideolojilerin esiri olmuş bir beyin/akıl kendi varlığına ihanettir. Beyniniz şüpheci, sorgulayıcı, yaratıcı ve aktif olmalı derim.

Selametle kalın!