ZAM  KAPIDAN   BAKTIRIR…

Ben bu filmi daha önceleri de çok görmüş ve yaşamış bir yaştayım. Bu yaşıma geldim hala zamsız günler yaşamak nasip olmadı.

Son günlerde peş peşe gelen zam haberleri ise şaşırtıcı. Bunun Türk Lirasının değer yitirmesiyle bir ilgisi var mı? Bilemiyorum doğrusu. Yoksa yaşananlar yeni varsıllar üretmek ya da fırsatçılık mı? Onu da bilemiyorum.

Zam Furyası bu kez kaç şiddetinde çaldı kapımızı, kaç metre dalgalarla mutfağımıza girdi, anlamak zor. Tsunami dalgaları yalnız mutfağımıza değil, pazara, bakkala, marketler ‘de  bü

Yük bir öfkeyle saldırdı. Bu kez gerçekten; iğneden ipliğe, zam zam zam… Zam görmedik bir şeyler kaldı mı?. Onu da bilemiyorum. Bir bilene sorun!

Aklıma gelenleri saysam mı? Gerek yok ama  saymakta yine de yarar var, diye düşünüyorum.

Başlayalım öyleyse:doğal gaz, elektrik, benzin (O zaten sık sık zam olayını yaşamakta, son zam, yeni değil) kağıt, sebze-meyve,     su, içecekler, giyecekler, sigara, alkollü içkiler… Yani say say bitmez, rakamlar yetmez.

Yumurta… en önemli besin maddelerimizden biri. Yoksulun baş tacı. Et,  zaten hiç ucuzlamadı ki. Yumurtadan ete geçtik. Bu arada ekmek, gramaj azaldı. Ekmekler sandaviçe döndü. Ekmek yumurta, zeytin-peynir ve simit. Yoksul sofralarının vazgeçilmezleri iken, gelen zamlara bak.

Bunun ne demek olduğunu bilen bilir… yani yoksul yemesin mi, içmesin mi; başka deyişle yaşamasın mı?...

Bunları söyleyince de yoksulluk edebiyatı ve sömürüsü yapma…diyenler çıkacaktır. Oysa sözünü ettiğimiz sosyal gerçeklerin dillendirilmesidir. Köy romanları için de bunları duyardık. Ülkemizi kötü gösteriyorsunuz ha!..Atatürk’ü bile inkâr etmek isteyenlere ne denir? Bilemem. Bir bilene sorun!

Mart ayındayız. Mart, kapıdan baktırır. Kapıdan baktıran, mutfak yangınını körükleyen peş  peşe ve aşırı dozda gelen zam yağmurları. Buna zam tufanı desek daha doğru olabilir.Türk lirasının yabancı paralara göre değer yitirmesi para piyasalarını alt üst ederken, fiyatların etkilenmemesi de olası değil, kanımca.Çok kısa zamanda tavan yapan malum, yabancı paralar hepsi bir yana  dış borçlara taban yaptı. Kim ödeyecek bu borçları ve faizleri? Nerden bileyim. Ama bir bilene ya da bir bölene sorabilirsiniz.

Yani bitmeyen bir senfoniyi andırıyor zamlar. Bu yaşımıza geldik. Hiç eksik olmadı gündemden. “Bir elinde cımbız, bir elinde ayna/Umurunda mı dünya…” diyerek yaşanmaz  be Orhan Veli. Çünkü bu dünya fani. Kimseye kalmamış, kalmayacak… Hiç  olmazsa şu verilen bir ömrü insan gibi yaşasak… Fena mı olur. Ömür dediğin hem kısa, hem emanet zaten.

Şu dünyanın işine akıl-sır ermez zaten. Hem verir hem alır bir yapısı var.

Bu zam tufandan korunmak ve bir yerlere kaçmak olası değil. Biraz kem küm etsek de, her zaman olduğu gibi ve bir süre sonra alışır gideriz. Pazarlık payı yok zaten.

Bir de bakalım konfüçyüz ne demiş:

“Eğer planınız bir yıllıksa

Pirinç ekin,

Eğer planınız on yıllıksa

Ağaç dikin,

Eğer planınız yüz yıllıksa

Çocukları eğitin.”

Hadi bir güzel söz daha:

 “Kişiliğini makamından alanlar, makamdan sonra kişiliksiz kalırlar.”

Hz. ÖMER