ÜÇGENLERİN GİZİ…

Bir süre önce, aynı başlık adıyla bir yazı yazmıştım. Üç kenarlı üçgenin içinde çok önemli olan üç sorun olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Yineliyorum: CİNSELLİK, DİNSELLİK, DİLSELLİK.(Niyetim Dil bayramı nedeniyle, günü kutlamak)

Başka yok mu? Çook. Ama ben bu üçünü bir toplumun yapısının temel taşları, ya da köşe taşları olarak görüyorum Bana göre bir toplum bu üç temel sorunu bilimsel ve akılcı yollardan çözümlemedikçe. Refahı, kalkınmayı, ve çağdaşlaşmaya erişemez.

Yollarda olduğumuz için, üstelik; nezle grip ve öksürük bedenimi sarınca yazıp çizemez oldum. Şimdi evimdeyim. O saydıklarımı henüz ve tam anlamıyla atlatamadım ama iyiye gidişin rahatlığı içine girmişken, yazmalar yeniden başladı.

Önceki yazımda cinsellik üzerine yazmıştım. Öyleyse sıra bir sonrakine gelmiş demektir.

DİNSELLİK:

Dinsellik de bu üçgenin önemli, hatta daha önemli bir yeri olduğu yadsınamaz.

Özellikle inanç sömürüsü dinler aracılığı ile saf insanları kendi çıkarları için kandırmak…Olacak gibi değil ama görünüşe aldanma derler.. Ya da  her insanın bir fiyatı vardır, gibi sözler de boşuna söylenmiş değildir. İnsan  bu çiğ süt emmiş deyişi de bunlara eklenebilir.  Aşırı önemseyince inanç kurumları baskı aracına dönüşürmüş.

Ortaçağ’a bakalım:  Bu kurumlar en üst düzeyde  palazlanmış. Her şeyde sözü geçerli olmuştur. Aforoz sistemi en önemlilerindendir. Cennetten  arsa satmaya değin varan sömürü düzeni  yıllarca sürmüş, cehaletin elinde batıl inançlara dönüşmüştür.

Okumalar, üflemeler, fallar, hamaylılar, sonra sonra astrolojiye sığınmalar.. Yıllarca sorunlar bu yollarla sözüm ona çözümlenmiş!

İnsanların zaafları bu yollarla da kullanılmış özellikle siyasette. Benim bildiğim  inanç gizlidir ve kişiseldir. Cinsel simgeler ve gösterilerle hemen kandırılabilen kesim oya dönüştürülmüş, hak etmeyen kişiler böylece yönetime taşınmıştır.Sonu mu? Bitmeyen kaos…        Bir ara ATATÜRK’ün öncülüğünde KURAN’ın Türkçeye çevrilmesi konusunda adımlar atılmış, ezan Türkçeleştirilmişti. (Çocukluğumdan anımsıyorum: Tanrı uludur, Tanrı uludur…” diye başlardı. Hala ezberimdedir. Şikayet eden de yoktu pek) Yani halkın çoğunluğu benimsemişti bu değişikliği. Ama tutucu, gerici ve yobazlar karşı çıkmış ve ayaklanmalar olmuştu ufak da olsa. Kışkırtanlar da belliydi aslında: İnanç sömürgenleri Bursa ve Menemen’de ki  kalkışmalar bu sömürünün çirkin özetidir.

Neymiş? Türkçe olmazmış. Neden olmuyorsa?

Bunun için ayaklanmalara da Atatürk, “Sorun; din değil, dil sorunudur” demiş ama kime kimlere? Çünkü amaç inançları korumak değil, çıkara dönüştürmekti.

İnanç yürek ve inanç  ve vicdan işidir.Genellikle bireysel ve gösterişten uzak, sömürüye de karşıdır. Toplu ibadetler de vardır elbet. Toplu ya da bireysel.. ne olursa olsun araç olarak kullanılmamalıdır. Her dinin özüne aykırıdır bu tür sapmalar. Hepsi yerinde, zamanında ve ibadet amacını aşmaya uygun değildir. Böyle olduğu, yapıldığı sürece de saygı değerdir. Ancak, nerede yapılırsa orada kalmalı başka alanlara ve amaçlara sarktırılmamalıdır. İnançları başka amaçlar için kullanmaksa en azından dürüstlüğe aykırıdır. Zamanın akışı içindeki gelişmelere göre bazı din kurallarını uyarlamak da doğru gibi görünüyor.

 “Zaman sana uymazsa, sen zamana uy!..” deyişi, kuralların zamana göre uyarlanmasını ister.

İnançlar baskı aracı değil özgürlükleri geliştirici olmalıdır. Aslında da öyledir. Hiçbir din insanın insanların kötülüğünü istemez. Yorumlayanlar ve kullananlar bunu bilmeli. Tüm dinler insanı daha iyiye güzele ve doğruya ulaştırmak için vardır. Kul ve ümmet kavramları da görüldüğü gibi eskimiş artık; onların yerine insan ve ulus kavramları oluşmuştur. Laiklik inanları da,inanmayanları da korumak ve kollamak içindir

Dilsizlik  yaklaşımları elbette ki yalandır Bu çağdaş bir ilke ve yapılanmadır.

Selamün aleyküm yerine, iyi günler, iyi akşamlar denmesi , daha doğru ve Türkçe değil mi?

Dinle dili karıştırmamalı. Onun yeri başka, ötekinin yeri başkadır. İkisinin de insanların ve toplumların yaşamasında önemli yeri vardır.

Hiçbir din insanlığın kötülüğü için gelmemiştir. Her inancın tek amacı ahlaklı insan yetiştirmek içindir. Toplumlarda birlik ve bütünlüğü sağlayan en önemli etken dildir. Dilini özleştirmezsen ya da diline sahip çıkmazsan emperyalizm kültür sömürüsüne başlar. Atatürk boşuna mı: “Dilimizi yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıyız” demiştir.