Nurullah ATAÇ GÜNCE (1956- 1957) BÜTÜN YAPITLARI

Kütüphaneye gittiğimde bakınırken gözüme ilişti. Aslında daha önce okuyup okumadığımı bir türlü anımsayamadım. Ne olursa olsun bir kez daha okumanın yararlı olacağını düşündüğümden aldım yapıtı. Hemen okumağa koyuldum. Okudukça okuyasım geldi

Ataç’ın  edebiyatımızdaki yerini   ve önemini bilen bilir, adını duymayan da yoktur sanıyorum.

Zamanın gerçek bir eleştirmen öz Türkçecisi.

Özellikle gözüme çarpan önemli bir  özelliği: 265 sayfalık yapıtta bir tane bile “ve” yok.

Onu rahatsız eden (kendi deyimiyle) bir tilcik (kelime).

Önerilerinden biri de, bir yabancı dil bile bilmeyenin yazında yeri yok diyor. Böylelerinin yazmaya bile soyunmaması gerekir, görüşünde.

Yapıtın tümünde yabancı söz sözcük yok. Öz Türkçe sözcükler üretmesi de ayrı bir beceri ve Ataç’a özgü bir yetenek olmalı.

Üretmekle kalmaz bunları yapıtlarında kullanır. Karşı çıkanlarla da  boğuşur ayrıca.

1956-1957 yıllarına ilişkin. Ben o yıllarda ortaokulu yeni bitirmiş Çanakkale Öğretmen Okulu sınavlarını kazanarak yatılı okumaya hak kazanmıştım.

Dilimizin özleşmesi konusuna karşı çıkanlar, o zamanlar da varmış. Yine var. Yok “uydurukmuş” muş; Yok “yaşayan dil”miş.  Daha neler neler…

Oysa ATATÜRK daha o zamanlar: “Dilimizi yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıyız” diye uyarmış, doğru yolu  göstermişti.

Dilde derim her toplum için gereklidir. Yoksa kültür emperyalizmi canınıza okur,  içten fetheder kaleyi. Dünyanın tüm ülkeleri için. Bir çok ülke arı dil konusuna çok özelidir ve kendi dillerini dünyaya yaymak için uğraş vermektedir. Şu anda İngilizce başarılıdır.

Ülkemizde ise böyle bir çaba  ve özen yoktur bu aralar. Gümrüksüz giren sözcükler dilimizin arılaşmasını engellemekte ve buna kimsenin sesi çıkmamakta; hele TDK kapatıldıktan sonra. Çevrenize alıcı gözle bir bakın Türkçe sözcükler göremezsiniz, ya da çok az görürsünüz.

Öyle bir özenti içindeyiz. Bu taşınan yabancı sözcüklerle daha büyük ve önemli olacağımız kanısı var.

Büyük bir yanlış bence.

Dilimiz de dahil,  “kendimiz olmak”, “kendi yağımızla kavrulmak” bir yere kadar önemli ve geçerlidir.

ATAÇ’ın ürettiklerinde örnekler:

Tilcik(kelime), Artam  (Meziyet), Gökçe-Yazın (Edebiyat), Bediz(resim), Öycük (Beyit), Yır (şiir),  Sevince (Müjde), Dörüt (Sanat),  Söydeşi(Yani),   Yağı (Düşman,   Sizinlemek(Şüphelenmek),   Tüz Dörütü  (Halk Sanatı)   Tansıklıyorum(Ona hayranım), Nen (Şey),   Uyanış çağı(Rönesans),   Görüt (İde),   Yargıllar (Mahkemeler),  Tüzce  (Hak) ,   Gözgü(Ayna),  Birim (Tane), Salkı (Haber) Günü (Haset), Isıdam (Hamam), Eylemce (fiil) , Salkı (Haber), Tansık (hayran),  Durul (Devlet)   Taplamışlar( Kabul etmişler),  Uzun-Öykü (Roman)…

 Yapıtı okursanız, daha nelerle karşılaşacaksınız.

Üretilen sözcüklerin bazıları yerini bulmuş, bazıları buharlaşmıştır.  Ancak dilin arınması konusunda uğraş verenlere saygım sonsuz. Her dil kendi özünü bulmalı, kendi özüyle arınmalıdır.