“Ömür dediğimiz şey, küsecek kadar çok mu?..”
Bir şarkının bir dizesi bu. Bilmem hiç dinlediniz mi?Hem duygulu, hem akılcı, hem hüzünlü… Ders verme yanı da ağır basmakta. Evet küskünlükle, dargınlıklar, kırılmalar; daha neler neler..
Koca bir ömür deriz. Bitmez ve bitmeyecek sanırsınız. Sabah, öğlen akşam derken her şey bitivermiş. Hele yaşlılıkta çekilenler anlatılır gibi değil. En başta hastalıklar yapışır yakanıza, koştur babam koştur. Haplarla süren yaşantı. Kırılmalar, dökülmeler.
Gençlik yıllarında hasta olsanız bile kısa sürede atlatırsını. Yaşlılıkta çabuk yakalanır ve uzun sürer geçmesi.
Her şeye rağmen tıpta yaşanan gelişmeler ömrü uzatmakta… Hiçbir şey eskisi gibi değil. Ortalama ömür yaşı da eskilere göre epey yükseldi.
Nedense bir bilmece geldi aklıma. Sabah, dört ayaklı, öğlen iki ayaklı, akşam üç ayaklı olan nedir? Yanıtı insanmış.Bebekken emeklemek dört ayaklı olmayı gerektirir. Sonra iki ayakla devam eder,yaşlanınca da devreye baston girdiği için üç ayaklı olurmuşuz.
“Ömrümüzün son demi, son baharıdır artık/Maziye bir bakıver neler neler bıraktık…”
Bu da bir başka şarıdan.Yani İlkbahar yaz, sonbahar kış. Kışa en yakın mevsim sonbahar…
Birkaç gün önce hatırı sayılır bir fırtına çıktı. Sert lodos iki üç gün sürdü. Marmara bölgesi en çok etkilendi. Edirne ve Trakya’da öyle. Baktım ağaçlarda ne denli ömrü bitmiş yaprak varsa savruldu gitti. Bazı yerlerde ağaçlar kökünden kırılmış ya da devrilmiş.Gemiler susmuş..
Eee doğa da böyle işte. Hiç ummadığınız bir zamanda kırar döker. Kendi kanunlarını uygular. Depremler, yangınlar,yanardağ patlamaları… Trafik kazaları diyecektim ama vaz geçtim. Çünkü bu ve benzerleri insan kaynaklı. İçimizdeki canavarın kükremesi. Bu canavarı kontrol altında tutamadığımız sürece ve elini kaza belâ. Bu konuyu fazla kurcalamak istemem. Çünkü biliyorum ki, kurcaladıkça cılkı çıkacak.
Tartışmalar dedikodular özellikle siyasi anlamda hiç bitmiyor. Son günlerde “Kanal İstabul”la ilgili söylemler ve yakıştırmalar oldukça kabarık. İşi bilen de bilmeyen de açıyor ağzını, yumuyor gözünü. Bence İşi ehline bırakma en doğrusu, kanımca. Bu konuda en çok garibime giden yaklaşım “Trakya bölünecek” yaklaşımı. Neden ikiye bölünsün ki Trakya, anlamadım gitti. Ülkemiz için yararlı ise böyle bir yatırım neden yapılmasın?. Bunun siyasete alet edilmesi pek uygun gelmiyor bana. Öncelik ülkemizin çıkarları olmalı. Soruna bu açıdan yaklaşılmalı… diye düşünmek istiyorum. Daha önceleri de köprüler yapılırken aynı şeyler olmuştu aklımda kaldığına göre. Kötü mü oldu yani?
Kadınlara karşı yapılanlarsa akıl ve insanlık dışı. Akıl, mantık ve yasal yollar varken öldürmek. Normal insan işi olamaz. “Tanrının verdiği canı, tanrıdan başka kimse alamaz” Ortada böyle bir deyişe rağmen hele kadınlara karşı olan bitenler bence delilik, canilik…
Kadınlar için de söylenecek şeyler bulunabilir. En başta “erkek egemen”lafı. Nereden bu kanıya varılmakta. Yasal eşitlik hangi konuda yok? “Feminizm” hareketi de bana tuhaf geliyor. Bence yalnız kadın hakları yok, insan hakları var. Bu tür ayırımlar itici değil mi? Sayısal eşitlik yaklaşımı da olmaz, olamaz. Yollar açıkken hele.İsteyen kadın bu yolları kullanarak istediği yere gelebilir.Örneğin parlamentoda sayısal eşitlik neden olsun ki? Askere gitme konusunda kadınlardan hiç sayısal eşitlik sözünü duymadım.İnsan neslini sürdürme, yani doğurup çocuk büyütmede öyle yadırganacak, küçümsenecek bir olay olamaz. Bırakın küçümsemeyi en kutsal olay ve olgu. Bu bütün canlılar için geçerli. Analık duygusu gibisi var mı?