VİRÜS ANILARINDAN BİR KESİT…

Hemen iki aydır karantinada değildik ama yaşımız gereği sokağa çıkma yasağını yaşadık. Önlemlerden biri de buydu. Yaşı 65 yaşından büyük olanların sokağa sıkması virüsün yayılmaması açısından önemliydi. Biz kurallara ve önlemlere elimizden geldiğince uyduk. Ve devam ediyoruz.

Artık mikrobun etkileri azalmaya başladı gibi. Görünen o sanki.

O kadar süre sonra normale dönme başladı. Yalnız bizde değil, bir çok ülkede gidiş o gidiş. Bizim izinli çıkışımız 10 Mayıs Pazar günü, yani Anneler Gününe rastladı. Öncelikle tüm annelerin gününü bir kez daha en içten dileklerle kutluyorum. Tüm annelere sevgi saygı.

Beklenen on mayıs sonunda geldi. Ben, saat on bir olunca önce yakınımızdaki dükkandan gazetelerimi aldım. Hava da çok ama çok güzeldi. Tam bir bahar havası. Kavakların polenleri uçuşmasına ve rahatsız etmesine rağmen tam bir bahar havası vardı dışarıda.

12’oo gibi arabayla çıktık. Yemyeşil ,rengarenk, günlük güneşlik her yer. Tunca Meriç köprülerini aştık. Sular yine bulanık olmasına rağmen bolcaydı. Martılar nehirlerin ortalarında oluşan adalarda inip kalkıyordu. Sulara pike ile inen martılar genellikle gagasında balıkla dışarı çıkıyordu.

Doğrusu, doğanın böyle değişmesi beni şaşırtmıştı. Nereye ve nasıl bakacağımı bilmiyordum. Hele güllere bakıp bakıp dalmaktan kendimi alamadım. Karaağaca varmadan kuzeye doğru bir toprak yola girdik. Kır görüntüsü yine göz alıyordu. Otlar boy atmıştı, gelincikler, papatyalar çiçek açmıştı. Yalnız onlar mı? Daha bir çok kır çiçeği gülümsüyordu. Bir çok ev yapılmıştı oralara. Kır evleri.Ekili alanlar da düzenlenip ekiliyor ya da çapalanıyordu. Filizlenenler de vardı. Bir bölümde hobi evleri de kıpır kıpırdı. Oraları yaylaları andırmaktaydı. Meriç kıyılarının bu konuma geldiğini bilmiyordum. Çok sevdim oralarını. Epey gittikten sonra son yapılan en uzun köprüye vardık. Yan tarafta Meriç tüm görkemiyle akıştaydı..

Meğer oralarda bir şelale oluşturulmuş. Sular birkaç metre yukarıdan şarıldaya şarıldaya akıyordu. Hoşumuza gitti. Araban inip şelaleyi izledik. Başkaları da vardı. Karşılarda balık tutanlar,gezinenler… Tam bir piknik yeri denebilir. Anlayacağınız köprünün altındaydık. Ancak çevre biraz daha bakımlı onuma getirilirse gidenler çoğalır sanıyorum.

Derenin getirdiği ve şelaleyi aşamamış Maske takanlar da vardı ama, ağaç kütükleri orada duruyordu.İlginç bir görüntü sergilemişti doğa.

Böylece temiz hava su sesi, güneşli, yemyeşil… bir hava almıştık. Süremiz dolmadan dönüş yoluna düştük. Şaşırtan görüntüler yıne sürdü. Kıyık’tan da geçtik. O tek cadde bayağı kalabalıktı. Maske takanlar da vardı, takmayanlar da çokçaydı…

Bu günse, Bazı yerler açıldı. Berberler de açılanlar arasında. Bizim tarihi kapalı çarşımız da açıklanan yerlerden. Yani yavaş yavaş normale dönüş yoluna girildi. Ben, önlemleri ve yasakları eleştirenleri kınıyorum doğrusu. Bunlar keyiften değil virüsten alınan kararlar. Çünkü işin içinde can var. Ne demiş atalarımız; bir kez daha anımsayalım: “Önce can, sonra canan” ben de bir ekleme yapıyorum: Sonra patlıcan!

Şaka bir yana, bu korona salgının şakaya gelir yanı yok. Bilim kurulunun bulguları konusunda önlemler alınması çok önemli olmalı. Sosyal mesafenin önemi ile bu salgının önü alınacaksa, bize düşen kurallara uymaktır.

Böyle günlerde bile uyduruk ve gündemi değiştirmeye yönelik söylemler, icat edilebilmekte. Bunlardan biri darba olacak safsatası; bir diğeri de erken seçim. Gelecekte neler olacak, ekonomik çıkmazlar olacak… Yani “Balçığı duvara vur, tutsa da hoş, tutmasa da”

Durun bakalım be ya! Dünya çapındaki bu salgını önce yok edelim, zamanı gelince bakarız. Her şeyin bir sırası ve zamanı var. Yarınları da önceden düşünmek elbette önemli. Yaygaraya gerek yok. Yaralar elbette şöyle ya da böyle sarılacak… diyorum ve buna inanmak istiyorum…

Gerisi fasafiso şimdilik. Yeniden normale dönüş günlerine dönülecektir sanıyorum. Sağlıkçıların öz verili ve canları pahasına , çalışmalarını takdirle karşılıyorum. Canından olanlara da rahmet diliyorum.Bir an önce, sağlıklı günlere…