EGE’DE ŞUBAT…

Bu yazımı şubatta kaleme almışım. Ancak orada öyle kalmış kendiyle baş başa. Eskileri karıştırırken karşıma çıktı. Baktım güncelliğini yitirmemiş…

Hemen yazmaya başladım:

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

İklimler tersyüz oldu sanki, eski ceketler gibi.

Okyanuslarda buz dağları eriyor, denizler yükselince elbet dünyanın coğrafi yapısı ve ve iklimi etkilenecek.

Şubat cemreleri ve zemheriyi de içinde barındırır. Ay kısa olduğu için kendisi “Cüce Şubat” diye anılır. Ve sürpriz soğuklarıyla “kazma kürek yaktırır” sözü de bu aya özgüdür.

Böyle bir ayda geziye çıkmayı çok kişi istemez

Biz de öyle…

Ancak bu kez Ege’ye, şubatın ilk günlerinde çıkmak geldi içimizden.

Ve düştük yollara.

Gündüz yolculuğu hep tercihimiz olmuştur. Yine öyle yaptık.

Edirne’den sabah saat on gibi yola koyulduk. Her zaman olduğu gibi otobüsümüz bir çak yere girdi çıktı.

Mevsim kış olduğundan yaz gibi değildi yollar ve görüntüler. Yol boylarında görülen karadur sergileri bile ıssız ve yalnızdı. Ama yollara ve otobüsümüze bir diyecek yoktu, doğrusu.

Şansımız yine de iyi gitmişti bu kez de. Çünkü hava yine günlük güneşlikti.

Gelibolu’dan sonra başlayan zeytinler yapraklarını dökmemiş, dimdik ayaktaydı. Yapraklarını döken ağaçlarsa , kara-kuru duruşlarıyla baharı özletiyor gibiydi.

Ege doğal yapısıyla ılıman bir iklimde yaşar yüz yıllardır. Ege Denizinin ve denize dik olarak dik inen dağların oluşturduğu görüntüler, tepeler, koylar , körfezler dantel dantel dokur kıyıları.

Zeytinlerin dışında top çamlar, meyve bahçeleri şubat olmasına rağmen ilgiyi çekmekteydi yine…

Geçtiğimiz günlerde çokça yağan yağmurlar minik göletlerle süslemişti bu verimli toprakları.

İzmir’e yaklaştıkça doğanın öğrettiği yeşillikler çoğalmaya bile başlamış bile sessizce.Ayrıca İzmir’e doğru trafikte yoğunlaşmalar başladı. Ortalama 1q0o-11 saat süren yolculuk şubat olmasına rağmen biraz yorulduk ama sıkılmadık.

Her zaman olduğu gibi Ekbir tesislerinde mola. Gereksinmeleri karşılamak amaçlı. Araba duşa girdi, yolcular çaylarını yudumladı, aç olanlar karnını doyurdu.

Bu tesislerin bir duvarı Atatürk posterleriyle süslenmiş olması bir kez daha ilgimi çekti. İki de şiir vardı aralarda. Yolunuz o taraflara düşerse mutlaka görün bu güzelliği.

İzmir’e vardığımızda hava kararmış ışıklar oynaşarak ve denizi de kıpır kıpır oynatarak yansıyordu. Ya da izleyenlere nispet yapıyordu ışıklar.

Kızıma varınca bizi karşıladılar… Yemek söyleşi ve çocuklar… derken erkenden uykuya teslik olduk. Sabah uyandığımızda yine mis gibi ve günlük güneşlik bir hava. Çevreme bir göz attımhemen. Kış ortasına rağmen bazı çiçekler açmıştı bile. Ortalık yemyeşil.

İşte İzmir ,ya da Ege bu… Dedim içimden bir kez daha. Nereye baksan bakımlı ve güzel. Nasıl bakarsan bak, yine güzel.

Şubat baharı dense yeridir.

Umarım erkenci ağaçlar çiçeklenip aldanmaz.

Yani bir kez daha anladım ki; her şey zamanında güzel… miş.

UMUT

Bir güvercin uçuyor

Açılan her kitabın satırlarından

Bir şiir kanat çırpıyor

Ardından güvercinin

Bir dürüstlük dizeleşiyor

Peşinden şiirlerin

Çocukların

Sokakta yediği

Bir dilim ekmekse

İnceldikçe incelir umut

N.T