Kadını hareme sürükleyen karanlık tünel
Özgürlüğün çanına yine ot tıkamakta
İkinci sınıf vagon vagonda mal sandılar
Kadın güzelleştirir anca şu pis dünyayı
Duvar yazılarında ürpertiyor aşağılanan kadın
Yaşamda “erkek egemen” kuru dalları
O dallar yeşermiyor meyveleşmiyor artık
Yeniden yontun şu yontulmamışları
İnce parmaklar yeşertir ancak dokunduğu dalı
İnsanlık sonsuza onlarla sonsuzlaşır
Onlarla döner dünya parıldar yıldızlar
Çirkini bile, erkeğin en güzeli kadınlar
Onlarda insan, onlarda can
Tüm güzelliklere odak
Onlarsız yaşam, yalnız kupkuru ve tek
Ve temelsiz ve sevgiden uzak
Kendileri yaşamaz ama yaşatırlar sevgileri
Ama ne yazık ki her kadın
Sütten çıkmış ak kaşık değil
N. T
“Bu gün yine gönlümün bahçesinde gezindim…”
“Siyasal polemikler yine gündemdeydi. Hem de sür manşet. Adaylar, dört koldan ince ince gezinmekte. Konuşmaların çoğunda dedikodu doruklarında kelebek stili yüzenler. Kar adam bile en yüksek dağlarda onları dinliyor. Aklı ermese de dinliyor işte. Henüz gürültü patırtıya dönüşmedi iş, iş ilanlarında bile yüzsüzlük var, bildiğim
Survıvör bile “Panorama adı altında günde 25 saat çene çalıyor. Oysa, görünen köy kılavuz istemez”derler. Zaten izleyenler görüyor gördüklerini, daha ne yani? Reyting olayı mı?, Reklam vakası mı?. Döndür dalaştır “Yolun ucu görünüyor” gibi. Napolyon bile galiba üç şeye ihtiyacım var” demiş o yıllarda. Değişen bir şey o ulaşılamayan dağların ardı da galiba. Para yerine çıkar da diyebiliriz. Ancak söylemek istediğim manevi çıkardan çok maddi çıkar. Millet para kazanmasın mı bire? Elbette kazansın. Ama dürüst ve abartısız yollardan. Olay ak para-kara para olayı değilse sorun yok. Normal yollardan trilyonları cebe indirmek olası mı sanıyorsunuz?
“Çalıyorlar ama, çalışıyorlar” yaklaşımını aklamak asla doğru değildir kanımca. Yalnızca avuntu ve rahatlama. “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” söylemi de bunun gibi, diye; düşünmek istiyorum
Gel zaman, git zaman; neler geçti şu köprülerin altında. Neler yaşandı, neler yaşadık. Benim gibi ikinci dünya savaşı yıllarında doğanlar bunları bilir. Demokrasi demek ki diyorum kendi kendime öyle kolay kolay oturuşmuyor. Eğitim Enstitüsünde öğrenci iken, bir hocamız; demokrasinin beşiği olan İngiltere’de bile oturuşması 150 yıl kadar sürmüştür. Toplumun demokrasiyi yaşamasının ve yaşatmasının belli bir olgunluğuna ulaşması ile ilintilidir. Dünyanın çivisi çıksa bile halkın tutumu ve tavrı demokrasiyi yaşatır. Kırılmalar olması bu süreyi uzatmaktan başka bir işe yaramaz. Sanırım bir şarkı söylemenin tam zamanı. “Gönlümde açmadan solan bir gülsün/Her zaman gamlıyım her zaman üzgün…”çünkü Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir.” Demokrasi olmadan o olmaz, o olmadan demokrasi olmaz…