EN GÜZEL MEVSİMDEYİZ…

Her mevsimin kendine özgü güzellikleri var.

Ancak ilkbahar başka.

Doğanın en güzel günleri, çoktan tomurcuklandı, gülleri; Ve laleler… göz kamaştırıcı renkleri, duruşları, her yönüyle tüm güzellikleriyle açmaya başladılar… bir döneme adını veren laleler. Şiirlere, şarkılara ve fotoğraflara can veren de laleler...

Yani mevsimin ve doğanın en güzel gülleri. Nereye baksan içinizi açan yemyeşil bir canlanma. Ufkunuzu ve sanal dünyanızı aydınlatan sıcak görüntüler.

Bilin ki ne varsa orada, doğada var.

Doğa olmasaydı belki canlılar da olmayacaktı. Aslında bir ömürcük yaşamak can sıkıcı ve ürkütücü ama yaradılışın yasaları öyle.

Öleceğini bile bile yaşayan tek canlıyız.

Sırayla ve bir düzen içinde çiçeklenen ve sırası gelince meyveye dönüşen ağaçlar sonra.

Şöyle bir baktım, balkondan dışarıya. Çiçeklenen ağaçlar ilgimi çekiyor. Bir süre sonra yine sırayla bazıları meyveye dönüşecek, bazıları meyve vermeden yaşamını sürdürecek. hepsinin ayrı ayrı görevi var.

Çimenlere baktım daha sonra… Biçildikçe tazeleniyor. Biçilirken yayılan çim kokusu bir ömre bedel gibi geliyor bana hep, ve nedense.

Tezgahlarda cep yakan erik, çilek, yeni dünya. Mevsimin ilk meyveleri. Sonra sonra; kiraz, vişne; elma, armut ayva; badem, ceviz üzüm

narenciye v.b

Turfanda olayı kalmadı artık. Bir çok meyve, sebze her mevsim tezgahta. Ancak tam zamanı değilse tadı tuzu ve lezzeti olmaz. Bu nedenle bu tür ürünler zamanı gelince tüketilmeli. Olabildiğince organik olan yiyecekler girmeli mutfağa.

Bir örnek, domatesler, zamansız dışı kırmızı içi boş ve yeşil olur. Domates lezzeti ve kokusu bulamazsınız.

Bir süre sonrada iğdeler ve ıhlamurlar açacak. Baygın kokularıyla gülümseyecektir.

Temel hak ve özgürlükler insanlar için değil mi? Sevgi ve barış gibi kutsal değerleri gözümüz gibi kollamamız gerekirken,tam tersini mi yapıyoruz?

Şu gazete haberlerine bakın , kaçırılan çocuklar, katledilen kadınlar, belalı terör, patlamalar… Dünyayı kana bulayanlar…

 “Bu Dünya Hepimize Yeter” yapıtını birkaç kez okunsa etkili olabilir mi?

Başkaları da var:

Hurafeler, yozluk ve yobazlık, insanca mı?

Irk ve inanç ayırımını körüklemek yakışıyor mu?

Farklılıklar güzellik değil mi?

Toplumları çağ dışına iteklemek neyin nesi?

Giyim kuşan bu ve benzeri sorularla karşımıza dikilirse nereye kaçarız bilemiyorum. Unutmamak gerekir :”Bir elin nesi var, iki elin sesi var.”

Birlik ve bütünlüğün, eşitliğin önemini ne zaman kavrayacağız?

Sömürüye dur, demenin zamanı gelmedi mi? Emeğin , alın

terinin değerini ve önemini yok mu sayacağız.

YUNUS’u anımsayalım: “Gelin birlik olalım/Bu dünya kimseye kalmaz”

Emperyalizmin tuzakları, paranın hükümdarlığı her şeyin önünde olduğu bir yüzyılda yaşıyoruz, bilincinde miyiz?

En güzel mevsim, karşımızda işte… Gerisi size kalmış…

Kan ve gözyaşı olmasın artık; olmasın!...