Şiirin saat kulesinden
Boğaza ıslık çalan gençliğim
Gurbetin eteğime değdiği zaman
Tarih uçuşurdu
Çanak yapraklarımdan
Kordon boyunda rüzgarlı banklar
İç çekişlerini yaşatırdı yaşamın
Ne zaman bir gemi kalkışa el sallasa
Nara Burnu ağlardı mendil mendil garibim
Mavinin boğaz rengine vurulunca mavi
Ayaza akışırdı Sarıçay
İç yangınlara gıdı gıdı
Yahudi mahallesinde
Dekolte kızalar
Yatılı gençliğim el ele
Anılara yorgun narçiçek
Şehitler Abidesi Çanakkale
Çanakkale demek ATATÜRK demek
Yedi düvele karşı kurtuluşun
Ayak sesleri demek
N.T
Çanakkale deyince yarelerim sızlar!..
Bunun iki nedeni var oralardan esen rüzgarda. İlki benim yatlı öğrenci olarak gurbeti tattığım kent.
İkincisi yedi düvele karşı çıkışın ve yüzlerce şehidimizi kucaklamış, bağrına basmış bir abide kent. Bu yıl Çanakkale utkusunun yüzüncü yılıydı. Coşkuyla yeniden anıldı, şehitlerimiz; Utku bir kez daha canlı canlı yaşandı. Bu direniş tarihin sayfalarına kanla yazıldı. Ve yedi düvel denilen ortakçılar “Geldikleri gibi gittiler.
“Çanakkale geçilmez” özdeyişi silinmez harflerle Anafartalar’da yeniden’ve bir kez daha canlandı.
Benim üç yılım geçti oralarda. Üç güzel yıl. Doğasıyla. Nara Burnu’yla, saat Kulesiyle, Zeytinlikleri, Sarı Çay’ı ve yemyeşil doğasıyla bu gün bile rüyalarımı süsler. Yüzlerce şehit mezarıyla ve Abidesiyle direnişin ve kurtuluşun simgesidir, dimdik duruşuyla.
Atatürk orada dehasıyla direnişin önderi olarak abideleşti. Onun için geçikmiş de olsa söylemek istiyorum, haykırmak istiyorum bir kez daha:
“Çanakkale demek, Atatürk demek,
Yedi düvele karşı kurtuluşun
Ayak sesleri demek…”
O’nu hırpalamak isteyenler Çanakkale aynasına iyi baksınlar. Ucuz kahramanlık yaptıklarını sananlar, şaşırmasınlar…. O’nu ulusun yüreğinden çıkarmaya kimsenin gücü yetmez. Böyle biline…