Edirne’ye geleli üç yıl olmuş..

Bizim de iki çocuğumuz var. Eşim Kıbrıs kökenli. Ailesi tümüyle oralı. Daha önce bürokratik nedenlerle bir türlü gidememiştik.

O yaz gitmeye karar vermiştik. Gereklı hazırlıklara başlamış, yollara düşmeye başlamak üzereydik. O arada bir tanıdıktan bir mektup aldık. Bu yaz buraya gelmeyin sakın deniyordu.

Şöyle yapalım böyle yapalım derken 20 temmuza ulaşmıştık.

Kıbrıs o aralar Makarios liderliğinde sözde bağımsız bir ülkeydi. Ancak olaylar hiç bitmiyor. EOK’cılar adayı Yunanistan’a bağlamak anlamında, yaşayan Türklere karşı neredeyse savaş açmışlar adayı işgale başlamışlardı. Şehitler veriyorduk sık sık…

O zamanlar Bülent Ecevit Başkanımızdı. Sorunu çözmeye kararlıydı. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere garantör devletlerdi.

20 Temmuz sabahı bir de uyandık ki çıkarma başlamıştı bile. Çatışmalar da olsa b ile ordumuz kısa sürede Adanın bir bölümüne konuşlanıvermişti. Sanırım bir ay sonra yeni bir harekatla ada bölünmüş, ordumuz kuzeye yerleşmişti.

Bizim de bu arda sıkıntı ve üzüntülerimiz artmış mutlaka ve ne olursa olsun Kıbrıs’a gitmeye karar vermiştik. 1975 yılının yazında. Pasaportlarımızı da çıkararak yollara düşmüştük. Yalnızca Ankara’dan uçak vardı,yeni yapılan Ercan Havaalanına.

Bilet aldıktan sonra epey bekledik Ankara’da. Sonunda uçağa bindik Esenboğa’dan. 66 kişilik küçük bir uçaktı. Sanırım 55 dakika sonra ulaşmıştık. Ben bayağı ürkmüştüm. Çünkü ilk kez uçağa biniyordum.

Henüz izleri duruyordu savaşın. Girne dolaylarındaki otellerde kurşun delikleri canlıydı. Mağusa’ya giderken yol kenarına terk edilmiş iki tank görmüştük. Ve her evde Kıbrıs Fatihi diye yazısı olan resimler duvarları süslemekteydi. Güneyde kalan soydaşlarımız gelmeye başlamıştı. Ortalık ana-baba günü gibiydi. Ağlayanlar, kucaklaşanlar, ve gözyaşları seller gibiydi. Gelenler Rumlardan kalan evlere yerleşmek üzere araştırma yapmaktaydı. Maraş bölgesi yerleşime kapalıydı. Sanırım bu günde öyle. Bizim yakınlar hemen hemen yerleşmişlerdi yerlerine Ana-baba Güzelyurt’da idi.

Kıbrıs’ın sıcağı da beni bayağı sıkmıştı. Güzelyurt Lefkoşe’ye göre daha serin ağaçlık ve bahçelikti. Güzelyurt-Bostancı arasındaki Rebiye ablanın evleri böyle bir yerde ve oldukça iyi idi. Zamanımızın çoğunu orada geçiriyorduk. Bir abla da Gemi Konağı denen yerde oturuyordu. Burası da Güzelyurt gibi idi ve deniz kenarında idi.

Lüks oteller ve pilajlar daha çok Gine taraflarındaydı ve Turist çekmekteydi. Biz de birkaç kez oralara gittik, denize girdik. Çıkınca bir de gördük ki, kaşlar, kirpikler bembeyaz.

Bir ay kadar kaldıktan sonra yine aynı uçakla döndük. Sonra sonra daha büyük uçaklar devreye girdi ve İstanbul’dan da Kıbrıs’a uçaklar gitmeye başladı.

Sonraki yıllarda 3-4 kez daha gittik. İki kez gemiye gittik. Ama şansımıza mı ne; çok dalgalı olduğu için burnumuzdan geldi.

Ada bir narenciye bahçesi gibi. Yemyeşil…Deniz dersen deniz, orman dersen orman, bizim için ayrıca stratejik önemi büyük olan ve soyadaşlarımızın yaşadığı bir yer.

Aradan kaç yıl geçmesine rağmen oranın sorunları sürmekte. Ancak KKTC sanırım şöyle ya da böyle sonsuza değin yaşayacak. Vesileyle Dektaş’a da rahmet diliyorum. Kıbrıs için önemli bir kişilikti…

20 Temmuz’u bir kez daha anmak boynumuzun borcu, sanırım…Çünk ü bu gün Barış Harekatının yapıldığı gün…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.