Bir yol ayırımındayız biz. Gerilerde bıraktığımız bir çocukluk dönemi ile, gelecek arasındaki yol ayırımında. İyi mi, kötü mü örüldüğü bilinç altımızda gizli olan kişiliğimizin temelleri çoktan atılmış. Önümüzde bilinmeyen bir yaşam ve yollar, yollar, yollar…
Gençlik denilen çağa nasıl geldik? Nelerle geldik?
Korkularımız, mutluluklarımız… şimdi nerede? Ya utançlarımız?
Bu yol ayırımında önce kendimizi arayıp bulmalıyız bence. Ben neyim, kimim?... gibi soruların yanıtları bir gülün renginde mi, dikeninde mi gizli? Yeteneklerim ne? Ne denli başarılı olabilirim? Belli değil. belli olmayınca kendimi nerede aramalı, nasıl kanıtlamalıyım? Bilmiyorum, hiç bilemiyorum.
Seziyorum ki okula gitmekten, ders çalışmaktan başka gereksinmelerim de var. Önce, arkadaşlarımla iyi ilişkilerim olmalı. Karşı cinsle de arkadaş olabilmeliyim. İsteklerim ilgilerim ve yeteneklerim doğrultusunda yürüyebilmeliyim. Ama, olmaz; ayıptır, günahtır deyip kınanıyorum, kınanıyoruz.var.
Sıkılıyorum, nefesim daralıyor, üzülüyorum. Kendimi iki cami arasında kalmış hissetmek beni yıpratıyor sanki.
Beklentilerim, gözlemlerim var. İlerde önüme çıkabilecek engelleri nasıl aşabileceğimi düşünüyorum. Örneğin¸üniversite sınavlarında başarılı olabilecek miyim? İstediğim yere girip başarılı olabilecek, bitirebilecek miyim? Ailemin ekonomik gücü bunu karşılayabilecek mİ? Toplum içinde bir yerim, bir değerim olabilecek mi? Yuva kurup mutlu olabilecek miyim? Yoksa beni hiç aklıma gelmeyen sorunlar mı bekliyor.
Başımı, içinde kurdu olan bir elmaya benzetiyorum böyle anlarda.
Yine sıkılıyorum. Yine nefesim daralıyor… Yine üzülüyor , yine kendimi iki cami arasında kalmış duyumsuyorum.
Hem bağımsız olmak istiyorum, hem de kopamıyorum. Çok zaman başaramıyorum bağımsız yaşanmayacağı kuşkusu gündemime giriyor hep. Kaçmanın çözüm olmadığı şakaklarımda zonkluyor. “Hayat mücadeledir” diyorlar. İyi, güzel de neyle, kimle hangi olanaklarla savaşacağımı kimse göstermiyor. Kendimle yarışmak; her gün biraz da olsa kendimi geçebilmek galiba en doğrusu diye düşünmek istiyorum.
Ancak kendim neredeyim? Ne yaparsam kendimi geçebilirim, bilmiyorum ki…
Yeniden sıkılıyor ve terliyorum. Büyüklerimi ve öğretmenlerimi de kırmak istemiyorum. Onlardan; hoşgörü ve anlayış bekliyorum. En önemlisi de artık bana çocukmuşum gibi davranmaları. Kendimi arayıp bulmama yardım etmeleri de isteklerimin arasında. Bu isteklerimi çık zaman söylemek istemiyor, söyleyemiyorum. Tam söyleyeceğim zaman yüzüm hemen kızarıveriyor. Yani utanıyorum. Nedenini de çözümleyemiyorum. Oysa sıkılmamak gerektiğine inanıyorum Ama inanmak yetmiyor, sıkılıyorum işte. İki arada gibiyim yine.
Sırası gelmişken bir şiir eklemeliyim: çalışırken öğrencilerim için yazdığım bir şiirim:
ÖDEV
Size verdiğim ödev
Düşünmek
Özgür düşünmek hem de
Nerde
Ne zaman
Kim
İşiniz
Bunu öğrenmek
Ödeviniz
Ak kağıtlara yazılacak
Kaç yıl
Kaç köşeli
Nerde bulunur
Ay ışığında
Araştırılacak
Dalgalar döverken sahilleri
Ya da kar yağarken
Toplanacak ödevler
Ele avuca sığmayan
Bir gençlik
Çiçeklerini açacak yeniden
Birer birer
N.T