Ulusal varlığımızın Anadolu bozkırında boğulması girişimine karşı baş kaldırarak Mustafa Kemal önderliğinde Ulusal Kurtuluş mücadelesini kazanan kadroyu önemli bir sınav bekliyordu.
30 Ekim 1918 Mondros ve 10 Ağustos 1920’de imzalanan antlaşmaların yaptırımları yırtıp atılmış olup,
24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması ile ülkemizin tapusu tescillenmişti.
Sıra küllerinden doğan ülkemizin nasıl yönetileceğine gelmişti.
22 Haziran 1919 Amasya Genelgesinin 3. Maddesinde ‘’ Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.’’hükmü peşi sıra yapılan kongreler açılan meclis kazanılan zaferden sonra iradenin millette olacağını müjdeliyordu.
29 Ekim 1923 günü devletimizin adı TÜRKİYE CUMHURİYETİ olarak tüm dünyaya ilan edildi.
Bize Kulluktan yurttaş, Ümmetten Ulus olma hazzını yaşatan Cumhuriyet ağacının tohumları Ankara’da ekilmişti.
Cumhuriyet ağacımızın gürleşmesi için peşi sıra yapılan devrimler toplumsal değişimi hızlandırıyor, yapılanlar mazlum milletlere örnek oluyordu.
Ama Tarihin ilerlemeci çarkını geriye çevirmek isteyen düşünce 24 Aralık 1930 günü Menemende Derviş Mehmet önderliğinde genç Cumhuriyete karşı ayaklanma girişimi ile kendini gösteriyordu.
Olaya müdahale için gelen yedek subay öğretmen MUSTAFA FEHMİ KUBİLAY, Bekçi Hasan ve Şevki isyancılarca katledildiler.
O sıralar Edirne’mizde bulunan kurucu liderimiz Mustafa Kemal Atatürk olayı öğrendiğinde derin üzüntüye kapılıyor ve üzüntüsünü 28 Aralık 1930 günü orduya gönderdiği telgrafla ‘’Mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden alkışla tasvipkar bulunmalarının bütün Cumhuriyetçi ve Vatanperverler için utanılacak bir hadise’’olduğunu belirtiyordu.
Cumhuriyet ağacımız şu anda yüz yıllık çınar, zaman zaman onu kurutmak girişimleri olsa da kökü ulusun ruhunun derinliktedir.
Bize bu emaneti bırakan başta Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere, Cumhuriyetçi önderlerimizi ve Devrim Şehitlerimiz Mustafa Fehmi Kubilay, Bekçi Hasan ve Şevki’yi saygı ile anıyorum. Ruhları Şad olsun.