Sit alanına yakalanan yerle ve dumanı üstünde bir baba evi
Çocukluk gençlik özlemiyle yaşar anılar
Karadutun tadını unutmuş değilim dostlar
Ne çabuk geçti-gitti o bahçeli yıllar
Şimdi apartman tepelerinde yaşıyoruz bir yabancılık
Komşu komşudan habersiz
Kin ve nefret kokan erişilmez arabalarla
Dağı taşı özler olduk gurbetçi gibileri
Ne ocak kaldı ne kova ne tel dolap
Ne leğende yıkanırken taş yolda
Ne denli sıcak olsa da üşüyorum su dan
Anne battaniye at üstüme üşüyorum artık
Kar yağıyor sanki, evimiz nerde fotoğrafı da yok mu?
Vizeli N.T
Rüzgarlı günlerin, sel baskınlarının, aşırı yağışların yaşantımızı toplum olarak, birey olarak, hepimizi şaşkına çevirdi. Hepimizi derken, ülkemizi biraz da dünya ülkelerini anımsatmak istedim.
Yükseldikçe yükselen apartmanlar, orman yangınları, erozyon,sel felaketi, yıkılan ya da çatısı uçan yer evleri devrilen ağaçlar…
Öte yanda savaşlar… Barış varken niye savaş!.. Diye sorasım geliyor.Ama nerde? Ne zaman kime? Üstelik kim anlar, kim dinler… İnsanların birbirlerini hangi nedenle olursa olsun iğrenç. Ve Atatürk boşuna mı “Savaş, savunma olmadıkça cinayettir..”
Bazı yazar ve çizerle, özellikle politikanın içinde olanlar.. Ve kahve muhabbetleri…Aşırı taraf olma yüzünden tartışmalar da insana yakışır biçimde olmuyor olamıyor…Ders vermek isteyenler de çözüm yollarını bulup göstermeli ki , ilgilenenler yara ağaçları, asmanın gölgesi arasın.
Çocukluğumuzdaki o bahçeli evleri özledik. Ama yoklar, nereye gittiler gelmediler. O evlerin bahçesi can kurtaran gibiydi. Meyve ağaçları, ekilecek yerler. Yani bir çok meyve ve sebze o bahçelerin demirbaşı gibiydi.
Hele bizim bahçedeki, karadut ve zerdalileri bugün bile anımsarım.
Ama zaman böyle gelişme ve değişim kaçınılmaz. “Zaman sana uymazsa sen zamana uy…” boşuna mı mırıldanmakta…
Yani baba evi her zaman özlenen ana kucağı…
Var mı öte yanı, var mı?..