ADD; "VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ’NÜN 88.YILI KUTLU OLSUN"

ADD Edirne Şubesi Yönetim Kurulu, "Atatürkçü Düşünce Derneği Edirne Şubesi Yönetim Kurulu olarak, Bazı Kisvelerin (kıyafetlerin) Giyilemeyeceğine Dair Kanun’un kabul edilişinin 88. Yıldönümünde “Atatürkçü Düşünce yolunda daha çağdaş, daha medeni bir Türkiye” dileğiyle, emperyalizmi yenilgiye uğratan ve mazlum milletlere örnek tek devrim olan Aydınlanma Devrimini hazırlayan ve yürürlüğe koyan büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anıyoruz." dedi.

ADD Edirne Şubesi Yönetim Kurulu, şunları kaydetti:

"Anayasamıza göre; “Herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. İbadet, dini ayin ve törenler serbesttir”. Düşünce özgürlüğü, başka bir deyişle ifade özgürlüğü veya vicdan özgürlüğü demokrasinin temel ilkesidir. İnsan haklarına ilişkin bütün belgelerde ilk sırada vurgulanmıştır.

Toplumun bireylerini eşitlemekte ve başkalarının vicdan özgürlüğünü koruma altına almak amacıyla, 2596 sayılı “Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun” hükümetin sunduğu yasa önerisi ile 3 Aralık 1934 günü yasalaşmıştır.

Söz konusu yasanın önemli maddeleri şunlardır: “Herhangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar ruhanilerin mabet ve ayinler dışında ruhani kıyafet taşımaları yasaktır. Türkiye’de bulunan Türklerin ve yabancıların, yabancı memleketlerin siyaset, askerlik ve milis kuruluşlarıyla ilişkili kıyafet ve işaretlerini ve malzemelerini taşımaları yasaktır. Yabancı kuruluş mensuplarının kendi kıyafet, işaret ve malzemeleriyle Türkiye’yi ziyaret etmeleri, İcra Vekilleri Heyeti’nce (Bakanlar Kurulu tarafından) tayin olunacak makamların iznine bağlıdır.”

30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile Ülke topraklarının önemli kısımları Mütareke hükümlerine dayanılarak İtilaf Devletleri’nin işgaline uğramıştır. İşgallere karşı tepki ve direniş hareketleri baş göstermiş ve Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basması ile Milli Mücadele hareketi başlamıştır Milli Mücadele hareketi kongrelerde alınan kararlar ve yürütülen askeri mücadele sonucunda başarıyla sonuçlanmıştır.

Bundan sonra ülkeyi ‘muasır medeniyet’ seviyesinin üstüne çıkarmak için çalışılmıştır. Yeni Türkiye Devleti’nin kurucusu Atatürk, gerçekleştirilen devrimlerin amacını, Türkiye devletini çağdaşlaştırmak ve gelişmiş devletlerin seviyesine çıkarmak olduğunu şu sözleriyle açıklamıştır: ”Efendiler! Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen asri ve bütün mana ve eşkâliyle medeni bir heyeti içtimaiye haline isal etmektir…”

Türk devriminin bir amacı da, Türkiye’nin modernleşme sürecini engelleyecek kurum ve kuruluşları ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bu amaçla siyasi, hukuki, sosyal, dini ve eğitim konusunda devrimler yapıldı. İlk siyasi değişim, Lozan Konferansı öncesi 1 Kasım 1922’de Saltanat’ın kaldırılmasıdır. 23 Nisan 1920’de Ankara’da kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi(TBMM) ise yeni Türkiye Devletini temsil eden tek hakimiyet makamı olmuştur. Dünya ve din işlerinin yönetimi birbirinden ayrılarak dünya işleri milletin egemenliğinin temsil edildiği TBMM’ne verilmiştir. 13 Ekim 1923’te başkent İstanbul’dan Ankara’ya taşınmış ve ardından 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilân edilmiştir. 3 Mart 1924’te Aydınlanma Devriminin 3 Kanunu kabul edilmiştir. Bunlar, Halifeliğin kaldırılması, Şer’iye ve Evkâf Vekaleti’nin kaldırılması ve öğretimi birleştirerek medreselerin kapanmasını sağlayan Tevhid-i Tedrisat Kanunu’dur.

Bu süreçteki Devrimlerden biri de kıyafeti yani dış görünümü medenileştirmek için yapılan toplumsal alandaki düzenlemelerdir. Eski görünümü çağdaş hale getirmek, kıyafette de modern dünya ile birlikte hareket etmek için 1925’ten itibaren 1934’lere kadar süren çalışmalara başlanmıştır. Bu dönemde erkekler için şapka giyilmesi, din adamlarının kıyafetlerinin düzenlenmesi kanunla belirlenirken kadınların çağdaş kıyafet giymeleri teşvik edilmiştir.

1923’te Konya’da kadınlara hitaben yaptığı bir konuşmasında Atatürk; “kadınların her zaman her yerde erkeği ile birlikte yan yana yaşayıp çalıştığını, savaşta çift süren, tarlayı eken, ürününü satan ve aynı zamanda kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla, kış, yaz demeyip cepheye malzeme taşıyan fedakâr Anadolu kadınlarımız olduğunu” söyledikten sonra “kadının giyimde ya çok açık veya çok kapalı olacak şekilde aşırıya kaçtığını bunun da dini kurallara aykırı olduğunu” belirtmiştir. Bilim yolunda ilerlemesinin önemini vurgulamıştır.

"ATATÜRK, GERÇEKLEŞTİRDİĞİ DEVRİMLERE BİZZAT KENDİSİ ÖNCÜLÜK ETMİŞ, ŞIK KIYAFETLERİ İLE TOPLUMA ÖRNEK OLMUŞTUR"

 Atatürk’ün kıyafetleri devrin ileri gelenleri tarafından örnek alınmış ve ölümünden sonra Anıtkabir’deki müzeye kaldırılmıştır.

l930’larda yaşanan Dünya ekonomik krizinin Türkiye’yi de etkilemesi üzerine ekonomide devletçilik ilkesi uygulanmış ve 1933’te Sümerbank gibi önemli devlet kuruluşları açılmıştır. Böylece ekonomideki devletçilik ilkesinin gereği olarak kıyafet de devletin denetimine girmiştir. Bu dönemlerde yerli malı kullanılması, yabancı ürüne rağbet edilmemesi teşvik edilmiştir.

Atatürk’ün şahsında Cumhuriyetin erkek ve kadını, temiz giyinen, kıyafetine özen gösteren ve yerli ürünlere ağırlık veren bir görünüm çizmektedir.

Kültürü medeniyetten ayırmayan Atatürk, Onuncu yıl nutkunda “Milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız…” derken her alanda medenileşmeyi hedeflemiştir. O’na göre medeniyet, bilim ve teknikle birlikte yaşam biçimini dolayısıyla kıyafeti de içine almaktadır. Kıyafetteki değişim bunun bir parçasıdır.

"KIYAFETTEKİ DEĞİŞİM ASKER, POLİS, SPORCU, DENİZCİ, ÖĞRENCİ ÜNİFORMALARI GİBİ MESLEKİ KIYAFETLERDE DE GÖRÜLMÜŞTÜR"

Cumhuriyetin 21 Şubat 1925’te İstanbul’da açılan ilk hemşire okulu olan Kızılay Özel Hemşire okulunda Müdür Vekili olarak görev yapan Esma Deniz’in çabalarıyla hemşire öğrencilerinin dış giyimlerinde o tarihe kadar başlarına örttükleri ‘peçe’ yerine ‘şapka’ giymeleri sağlanmıştır.

Şapka Kanunu’na ve diğer yasaklamalara Anadolu’nun çeşitli yerlerinde özellikle Malatya, Kayseri, Sivas, Maraş, Rize ve Erzurum gibi vilayetlerde tepkiler ortaya çıkmıştır. Bu değişim bazı istismarcı çevreler tarafından “Din elden gidiyor” şeklinde yorumlanmıştır.

Atatürk’ün, üzerinde durduğu diğer bir konu ise dini kıyafet meselesidir. Osmanlı döneminde medreseden yetişmiş ulemanın cübbe, sakal ve sarıktan oluşan özel dini kıyafetleri vardı. Bu kıyafetleri giyenlerin dini bilgisi bulunan fazilet sahibi insanlar olduklarına işaret ederdi. Fakat bu kıyafetler zamanla kendilerini bu sıfatlara benzetmek isteyen eğitimi olmayan bazı kişilerin de istismarına yol açmıştı. Halkın din duygularını istismar eden yetkisiz kimselere fırsat vermemek için dini kıyafet konusunda da yasal düzenlemeler yapılmıştır. 3 Aralık 1934’te 2596 sayılı Kanun ile ruhani kisve, ancak mabette giyilecek ibadet ettikten sonra çıkarılacaktır. Buna Müslim ve Gayrimüslim bütün ruhaniler uyacaklardı.

Türkiye’de yaşayan Ermeni, Musevi ve Rumlar, din adamlarının kıyafetlerinin düzenlenmesine ve Hükümetin bu konudaki uygulamalarına olumlu bakarlarken, savaştan sonra iyi dostluk ilişkilerinin kurulduğu bir dönemde özellikle Yunanistan tepki göstermiştir. Katoliklerin tepkisine karşılık Protestanlar daha ılımlı karşılamıştır.

Atatürkçü Düşünce Derneği Edirne Şubesi Yönetim Kurulu olarak, Bazı Kisvelerin (kıyafetlerin) Giyilemeyeceğine Dair Kanun’un kabul edilişinin 88. Yıldönümünde “Atatürkçü Düşünce yolunda daha çağdaş, daha medeni bir Türkiye” dileğiyle, emperyalizmi yenilgiye uğratan ve mazlum milletlere örnek tek devrim olan Aydınlanma Devrimini hazırlayan ve yürürlüğe koyan büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anıyoruz."

Gözde Kabasakal

banner8
Haberler