Saraçlar Caddesi’nde düzenlenen eyleme TÜRK-İŞ’e bağlı sendikaların dışında Birleşik Kamu-İş Edirne Temsilciliği, KESK Edirne Şubeler Platformu, DİSK Emekli-Sen Edirne Şubesi ve Kent Konseyi de destek verdi.
TÜRK-İŞ Edirne İl Temsilcisi Zeki Şişko burada yaptığı açıklamada, Türkiye’de mutlu bir azınlığın dışında halkın geçim sıkıntısı ile mücadele ettiğini belirterek, geçim sıkıntısı yaşandığını ve şartların her geçen gün artış gösterdiğini söyledi.
Şişko, işçinin ve yoksulun dayanacak gücünün kalmadığını belirtirken şöyle dedi:
“Büyükşehirlerde ev kiraları ortalama 15 bin liranın üzerine çıktı. İnsanlar, yüksek kiralar sebebiyle sağlıksız ortamlarda yaşamak zorunda kalıyor. Markete, pazara, temel tüketim ürünlerine, tepeden tırnağa her şeye her gün zam gelmeye devam ediyor. Geçen ay elektrik fiyatına, bu ay da doğalgaza yüzde 38 zam geldi. Önümüzdeki ay okullar açılacak. Eğitim masrafları altından kalkılamaz bir hal aldı. Analar, babalar; ‘Çocuğumuzu okula nasıl göndereceğiz?’ diyor. İşçiler, çocuklarının eğitim masraflarını şimdiden kara kara düşünüyor. Yılbaşından günümüze kadar iğneden ipliğe her şeyin fiyatı 2 katına çıkarken; işçinin, emeklinin, yoksulun geliri yerinde saydı”.
Açıklanan enflasyon oranlarının kabul edilebilir bir yanı olmadığını belirten Şişko; “Yaşanan enflasyon ile açıklanan enflasyon arasında uçurum vardır. İşçilere, emeklilere yapılan düşük zamlar, her geçen gün yoksulu daha da yoksul hale getirmektedir. İşçinin alım gücü hızla düşmektedir. İşçilerin milli gelirden aldığı pay azalırken işverenlerin payı her geçen gün artmaktadır. Ülkemizde gelir adaleti hızla bozulmaktadır. Türkiye, gelir dağılımı eşitsizliğinde Avrupa’da birinci, dünyada 28’inci sıradadır. Gerçek enflasyon oranları açıklanmazsa bu eşitsizlik daha da artacaktır. Enflasyonun yükselmesinde hiçbir sorumluluğu olmayan işçilerin enflasyonu düşürmek için de fedakârlık etmesi beklenmemelidir. Bu nedenle Tasarruf Tedbirleri Genelgesi ile çalışanın servis ve diğer haklarının kaldırılması kabul edilemez. Servis ve diğer haklar toplu iş sözleşmesi ile elde edilmiş kazanımlardır. Bunun genelgeyle ortadan kaldırılması, başta Anayasa’nın ilgili hükümleri olmak üzere ILO normlarına ve uluslararası sözleşmelere aykırıdır. Tasarruf, çalışanın servis ve diğer haklarının elinden alınarak değil; kamudaki israfın engellemesi ile sağlanmalıdır. İşçiler enflasyonun nedeni değil; mağdurudur. Enflasyonun bir an önce gerçek seviyesinde açıklanması için gerekli adımlar atılmalıdır” dedi.
Şişko, Türkiye’de gelir adaletinin sağlanması için vergi sistemindeki adaletin sağlanması gerektiğine dikkat çekerek; “Bu ülkenin sağladığı kaynakları kullanarak servet elde edenler, topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmeli ve kazançları oranında vergi ödemelidir. Çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınmalıdır. Gelir vergisi tarife basamakları ve oranları acil olarak güncellenmelidir. Ücretliler için düzenlenen gelir vergisi tarifesinin ilk dilimi 2024 yılı için 110 bin TL olarak belirlenmiştir. Geçmiş yıllarda yılın son aylarına kadar ikinci vergi dilimine girmeyen birçok işçi, günümüzde Mart ayında ikinci vergi dilimine girmektedir. Yılda fazladan 1,5 aylık ücretini vergi olarak ödemektedir. Gelir vergisi tarifesi ilk basamağı, geçmiş yıllarda olduğu gibi, brüt asgari ücretin 12 katından az olmamalıdır. İşçi ücretlerinin üzerindeki vergi yükü azaltılmalıdır. İşçiler hem kaynaktan kesilen doğrudan vergi, hem de harcamalar yoluyla dolaylı vergi ödemektedir. İşçiler üzerindeki doğrudan ve dolaylı vergiler azaltılmalıdır. Gelir vergisi oranı bütün işçiler için yüzde 15’de sabitlenmelidir. İşçilerin sosyal haklarından vergi kesilmemelidir” şeklinde konuştu.
“ÜCRETLER ARASINDA SAĞLANAN DENGE BOZULMAKTADIR”
2023 Yılı Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Anlaşma Protokolü kapsamında imzalanan toplu iş sözleşmelerinin birçoğunun yürürlük başlangıç tarihlerinin farklı olduğunu söyleyen Şişko; “Enflasyonun yüksek olması sebebiyle sözleşme başlangıç tarihleri arasındaki bir aylık zaman farkı dahi ücret zammı açısından sorun olmaktadır. Enflasyon hareketlerinin çok fazla olduğu bu ekonomik ortamda, çerçeve protokolü imzalanırken ücretler arasında sağlanan denge bozulmaktadır. Çerçeve protokol kapsamındaki işçileri doğrudan etkileyen bu sorun, işyerlerinde huzursuzluğa yol açmaktadır. Bu sorun, çalışma barışını ve üretimi olumsuz noktaya taşıyabilecek niteliğe dönüşmektedir. Acilen ek çerçeve anlaşma protokolü yapılmalıdır. Söz konusu protokolde, yürürlük başlangıç süresi 1 Şubat ve ilerleyen aylarda olan toplu iş sözleşmelerindeki ücret zammı oranının, yürürlük başlangıç süresi Ocak ayı olan toplu iş sözleşmelerinde uygulanan yüzde 24,73 zam oranından düşük olmayacak şekilde düzenleme yapılması gerekmektedir” dedi.
Şişko, hayat pahalılığı karşısında paranın hızla eridiğini,bununla birlikte ücretlerin hızlı bir şekilde eridiğini, emeklilik aylığı hesaplama oranının değişmesiyle birlikte aylıkların düştüğüne dikkat çekerken "eskiden bir işçi emekli olduğu zaman bir ev ve araba alabiliyordu, hatta çocuğunu evlendiriyordu. Ancak bugün bir takzinat ile değil ev almak borcunu bile ödeyemez hale geldi" diye konuştu.
Çalışan ve emeklinin hakkını aramak için mücadele edeceklerini ifade eden Şişko,"sokaktaki enflasyonu en iyi biz biliyoruz. Bozulan ekonominin bedelini biz ödemeyeceğiz. Haklarımızı aramaya devam edeceğiz" dedi.
Bülent Sarıçiçek