Edirne'nin kıblesi turizm.
Bunu iyi anlamak iyi okumak gerek!
Hep uyardık, uyarmaya da devam edeceğiz.
Her işletmenin fiyat tarifesi kapısında, masasında olsun.
Her ürünün fiyatı üzerinde mutlaka bulunsun.
Mümkünse İngilizce ve Bulgarcası da olsun.
Nasılsa geliyorlar, nasılsa alıyorlar diye bildiğimizi okumayalım!
Üzerinde etiket olmayan 100 liralık ürünü, müşterisine göre 100 leva yapmayalım.
Kentin cadde ve sokaklarında turistleri rahatsız eden kimse olmasın.
Bakınız, Bulgar komşularımızın birkaç haftalık tenhalığı nelere sebep olsu?
Herkes arpacı kumrusu gibi neredeler diyue düşünüyor.
Uygulanan fiyat politikaları, gelen turistin kentteki rahatlığı vs. düşünülmüyor.
Kimse başını iki elinin arasına alıp 'bizde bir yanlış mı var, neden gelmiyorlar' diye düşünmüyor.
Kente gelen Bulgar turistlerin azalışını 'sınırda kota uygulanıyor' diyerek kendini avutanlar da var, 'Edirne'den sıkıldılar gayet normal' diye avutanlarda.
Sınır kapısı olduğu yerde duruyor.
Giriş çıkış rakamlarına ulaşmak devlet sırrı değil.
Edirne'nin bir çoğu komşu ülkeye gidip-gelmeye aşina, kapıdaki yoğunluğu görseler yeter, sayıya falan ihtiyaç yok.
Gelen insanların ana hedefi alışveriş.
Siz Kırklareli'nde 5 bin TL olan koltuk takımını Edirne'den 9 bin TL'ye alır mısınız?
Ya da Lüleburgaz'da 500 TL'ye yapılan araç bakımını sırf yakın diye Edirne'de 1000 TL'ye yaptırır mısınız ?
Çerkezköy'de 300 lira olan nevresim takımını Edirne'deki x işletmeden 800 TL'ye alır mısınız ?
Kusura bakmayın, bu insanların sadece paraları değerli, akılları gayet yerinde.
Onlarda belli bir geçiş sürecinden sonra fiyat takip etmeye başladılar.
Hatta biz kent sakinlerinden kenti ve nerede ne fiyat olduğunu daha iyi biliyorlar.
Neticede aldıklarının tamamını yiyecek, giyecek halleri yok.
Belli miktarını satarak kazanç elde ediyorlar.
Farklı kentleri yakın zamanda ziyaret edenlerle görüşüyorum, Edirne'de fiyatların diğer kentlere göre yüzde 20 ile yüzde 40 arası değişkenlik gösterdiğini söylüyorlar.
Türkiye'nin tanınmış turizm yazarlarından Alper Tekbaş geçtiğimiz hafta Edirne'deydi.
Gözlemlerini köşe yazısında kaleme almış, bakın ne diyor;
"Edirne Valiliği, Edirne Belediye Başkanlığı ve tüm yetkililerin bir an önce kırmızı alarmla harekete geçip görünürde 12 ay boyunca özellikle son dönemde Bulgaristan’dan gelen turistlerin akınına uğrayan bir turizm şehri olarak haberlere düşse de çarşılarını, dükkanlarını gezip incelediğinizde üzülmemek, hayal kırıklığına uğramamak elde değil.
Biran kendimi Gaziantep’te zannettim her yer baklavacı, turistlik lokum, baharat, tekstil ürünleriyle dolu. Evet olabilir çok doğal ama terslik nerede derseniz bizim milli lezzetlerimiz olan Baklavamızı, Lokumumuzu bu kadar kötü bir şekilde sunamazsınız ve satamazsınız. Bir gün o turist Baklava, lokum diye sattığınız ürünlerin gerçek lezzetleriyle yerse ne diyeceksiniz? Turizm demek sırf para kazanmak uğruna herşeyin en kötüsünü yapmak demek değildir. Ucuz zihniyeti pahalıya satmak ve adına turizm demek şehrinizi ziyaret eden, konaklayan turiste yolunacak kaz misali misali bakmak doğru değil ve şehrinize kaybettir. Günü kurtaran bir turizm anlayışı da geleceği kaybettirir. Kelebek etkisiyle seyyar satıcısından marketine varana kadar ucuz ve kötü zihniyet bir alışkanlık haline gelir ve işin trajik noktası “ne var ki bunda en doğrusunu yapıyoruz, en güzel ürünü hakkıyla pazarlıyor kazanç sağlıyoruz” dersiniz.
Bulgar turistlerin yoğun olduğu gün ve haftalarda fiyat etiketlerinizi Bulgar parası Leva koyup sonra 10 Leva 10 TL demekte muamma. Bir gariplik var bu şehirde."
Buyrun buradan yakın !
Dışarıdan Edirne böyle görünüyor.
Şimdi kenti yönetenler ve kent esnafı başlarını iki elinin arasına alıp iyice düşünmeli.
Geçmişte bu tür hataları bu kent yaşadı, aynı filmi görmemek için bizraz gayret.
Düşüncene kalemine sağlık,başarılı yazılara devam..